
Yusuf Deren
Allah’ın beytini elleriyle yükselten, soyuna Peygamberlik verilmiş, günde beş vakit milyonlarca insanın kendisine ve ailesine saygı ve selamda bulunduğu, ne Yahudi ne de Hıristiyan, büsbütün Allah’a inanmış bir mümin olan yüce insan İbrahim’i düşünmek gerek. O bizim atamız, ona dair ne kadar fikir mesaisi yapar, onunla ne kadar hemhal olursak var oluşumuzun gereğini biraz daha yerine getirmiş, hayatımızı anlamlı kılma yolunda biraz daha yol almış olacağız.
Fosil çalışmasıyla Hz. İbrahim’in varlığını ispatlayamazsın. Bu tamamen iman etmekle alakalı bir şey. Milattan ve İsa’dan (as) epey önce, belki de iki bin yılında, İbrahim adında biri, Ur denilen bir şehirde yaşamış mıydı acaba? Bölgenin kralıyla başı dertte miydi, Ur’dan çıkıp Harran’a, Kudüs’e, Hicaz Bölgesine filan yolculuk yapmış mıydı, Mısır Firavunu, karısı Sare’yi hanım olarak almak istemiş miydi elinden, o da “bu benim karım değil kardeşimdir” demiş miydi?
Karısı Sare’nin, yıllarca beklemelerine rağmen, çocuğu olmamış, bunun üzerine Sare İbrahim’e “istersen Hacer ile evlen belki o sana bir çocuk sunar” demiş miydi? Bunun üzerine İbrahim Hacer ile evlenmiş ve bu evlilikten İsmail adında bir çocuk dünyaya gelmiş miydi? Sonra Allah İsmail’i kurban etmesini istemiş, İbrahim de Rabbinin büyük imtihanı karşısında “boynum kıldan incedir” deyip oğlunu alnı üstüne yatırmış mıydı? Yoksa bu çocuk İsmail değil de Yahudi ve Hıristiyanların dediği gibi İshak mıydı? Hangisiydi? Zemzem’i bulan kimdi? Yahudiler bu müthiş hikâyedeki Hicaz ve İsmail kısmını niye atlamak istiyorlardı? Kudüs’ün mirası İshak (as) vasıtasıyla kendilerinin olsun istiyorlar da onun için mi görmezlikten geliyorlardı? Kutsal Kitaplardaki İbrahim kıssaları ne kadar gerçeği yansıtıyordu, Eski Ahit’te sürekli olarak ayrıntılarla örülen hikâye, Kuran’da niye, daha çok İbrahim’in sağlam bir imanı olduğu vurgusuyla kısa tutuluyor ve mekân ve zamandan arındırılıyordu?
İbrahim kimdi, gerçekten yaşamış mıydı? Nerede yaşamıştı, kaç yaşındaydı öldüğünde, dedikleri gibi yüz yetmiş beş yaşında mıydı sahiden?
Artırabiliriz bu soruları, ama fazlasına gerek olmadığı kanısındayım. Şayet Allah’ın bir olduğuna iman etmişseniz, “O’nun peygamberlerini birbirinden ayırt etmeyiz” demişseniz, Hatem-ül Enbiya Hz. Muhammed’e gelen Kuran’a tam anlamıyla iman edip onu tartışılmaz bilgi kaynağı olarak kabul etmişseniz bu soruları sormazsınız…
Ama iman etmemişseniz bunlara, akıl ve mantığınıza her şeyden daha fazla güveniyorsanız dünyanın en iyi arkeologu, en iyi tarihçisi, en büyük ilahiyatçısı da olsanız İbrahim adında birinin yaşadığını ispat edemezsiniz.
Bunları boşuna yazmıyorum. Şu anda dünyada bu soruyu soran (“İbrahim yaşadı mı, gerçekten böyle biri var mıydı? Yoksa bu bir efsane mi?”) birçok insan var. “İbrahim bir felsefedir, yaşamamışsa bile onun düşüncesi ve aksiyonu üzerinde düşünmeye değer” diyenler bile var maalesef.
Onun için, malumu ilan kabilinden söyleyeceğim şu söze lütfen müsaade edin: Allah (cc) şükür ki Peygamberine Kuran’ı indirmiş, onu bozulmadan bu güne taşımış ve gelecek nesillere bir hidayet rehberi olarak sunmuş… Yoksa halimiz nice olurdu?
İbrahim’den (as) almamız gereken yığınla ibret var. Bu ibretlerin ne olduğunu ben bilemem. Herkes istidadınca, meşrebince Hazreti İbrahim üzerinde düşündükçe mesafe kat edecektir, bildiğim bu. O mükemmel bir insandı demek klişenin en alası olur, hiç gerek yok buna. Açıp, Kuran’ı okumak lazım. Okumak, okumak, okumak…
Ve her okuyuşta Ur sokaklarında dolaşan, kuşları parçalayıp tepeye koyan sonra kendine çağıran ve sonra tam anlamıyla tatmin olan, babası ve diğer ekâbirlere ve bunların yardakçılarına “ben sizden uzağım, bana size gelmeyen bir ilim geldi” diyen, put kıran, sonra baltayı en hacimli putun boynundan sallandıran, Nemrut’a meydan okuyan, mancınığa koyulurken dahi bana mısın demeyen, kimseye eyvallahı olmayan, Rabbi’nin git dediği yere giden, yap dediğini yapan, yapma dediğinden kaçınan, Allah’ın beytini elleriyle yükselten, soyuna Peygamberlik verilmiş, günde beş vakit milyonlarca insanın kendisine ve ailesine saygı ve selamda bulunduğu, ne Yahudi ne de Hıristiyan, büsbütün Allah’a inanmış bir mümin olan yüce insan İbrahim’i düşünmek gerek.
O bizim atamız, ona dair ne kadar fikir mesaisi yapar, onunla ne kadar hemhal olursak var oluşumuzun gereğini biraz daha yerine getirmiş, hayatımızı anlamlı kılma yolunda biraz daha yol almış olacağız. Ben diyorum ki, hadi alalım elimize kitaplarımızı, kırlara çıkalım, çocuklarımıza Hz. İbrahim’i anlatalım. Onlara elimizden geldiğince o günlerin resmini çizelim. Çocuklarımızın birtakım arsız, hayâsız insanlar tarafından kirletilmelerine izin vermeyelim, böylelikle.