“Ustaları hayran bırakan öyle maharetli eller vardır ki, sonunda titrek olmuştur.”
“Kezâ cam gibi nergis bakışlı mahmûr bir göz, sonunda görmez olmuş ve suları akmağa başlamış bir halde görürsün!”
“Kezâ arslanların safında giden arslan gibi yiğit bir er, gün gelir fare gibi âciz birine mağlup olur.”
“Kezâ üstün kabiliyetli bir sanatkârı, sonunda acze bürünmüş bir zavallı gibi işe yaramaz bir halde görürsün!”
“Kezâ, akılları baştan alan misk kokulu ve kıvırcık bir zülf, ihtiyarlıkta, boz merkebin kuyruğu gibi çirkinleşir!”
“Bunca şeylerin ilk güzelliklerine bak! Sonra da onların nasıl bozulduklarına ve ne hallere girmiş olduklarını gör!”
“Böylece âlemin her cüz’ünü say ve evvelki hâliyle sonraki hâlini göz önüne getir!”
“Güzelliği ile iftihar eden, ay gibi parlak olan her güzelin yüzüne bak! Fakat, evvelini gördükten sonra sonuna da nazar et ki, şeytan gibi tek gözlü, yâni bir şeyin dünyâ tarafını görüp âhıret tarafını görememek ahmaklığına düşmeyesin...”
“Ey sâlik; aynadaki son nakşa bak! Bir güzelin ihtiyarlığındaki çirkinliğini ve bir binânın harâbe hâline geleceğini düşün de aynadaki yalana aldanma!..”
“Ne mutlu o kimseye ki, Hak erlerinin duydukları sesi önceden işitti.” (Bk. Mesnevi, Beyit 1605-1615)