
Alın teriyle kazandıkları serveti insanlığın faydası için harcamada eşsiz örnekler sergileyen ecdadımız, sadece cami, medrese, mektep, çeşme, köprü vb. hayır-hasenat yapan vakıflar kurmakla kalmamışlar, bunlarla birlikte hayır yapacak yeni alanların arayışı içinde olmuşlardır. Bu düşünce ile kurulan vakıflardan biri de mürekkep vakfıdır.
Hat sanatına kabiliyetli olsalar bile, dividine mürekkep koyacak parası bulunmadığından bu sanattan mahrum kalan gençlerin istifadesi için vakıf kuran, İstanbul Soğanağa mahallesi sakinlerinden Mustafa Ağa`nın vakfiyesinde şöyle denilmektedir:
"... Merhum Sultan Bayezid-i Veli’nin imâretinin kapısı önünde her perşembe günü, bir adama vakfiyeden mürekkep verilsin. Bu emin kimse, isteyenlerin divitlerine yetecek miktarda mürekkep koyup taksim eylesin. Bunun karşılığında da ruhuma dua taleb etsin." (Bk. Uğur Derman, "Eski Mürekkepçiliğimiz", (İslam Düşüncesi mecmuası, Haziran 1967, sayı: 2)
Sadece böyle bir vakfın varlığı bile Osmanlının ilim, irfan ve sanatın gelişmesi adına ne kadar gayretli ve ince düşünceli olduğunu göstermeye yeterlidir. Bu gün de yazıp-çizme veya okuma konusunda istekli ve kabiliyetli olan ama imkansızlıklar içinde kaybolan binlerce gencin elinden tutma hususunda, bu anlayışı benimseyen şahıs ve sivil toplum örgütlerine büyük sorumluluklar düşmektedir.