Lost, Heroes, The Secret… Bunlar ne mi? Demek ki sizin acilen “Son Dönem Dizi Eğilimleri” konulu bir seminere katılmanız gerekiyor. Diğer türlü güneşin battığı yeri sallayıp buralara gelen, geldikten sonra da buraları sallamaya başlayan sır ve öteler temalı bu dizilerden haberiniz olmaması diye bir şey vaki olmazdı. Olsun mu peki? Aslında laf aramızda çok da bir şey kaybetmiş değilsiniz. Ama “dertliyseniz” bilmekte fayda var. Derdin altını doldurmak ancak bilgi ile mümkün çünkü.
Her şeyden önce bu dizilerin çok katmanlı anlam örgülerine sahip oluşunun altını çizmek lazım. Kişi başına bir dinin ve inancın düştüğü ABD’de bu tür “sır” temalı dizilerin tutması herkese bir şekilde hitap edebilmeleriyle mümkün. Bu ne anlama geliyor? İnanç ve dini kültür anlamında bu dizilerde “yok yok” yani.
İkincisi bu diziler “New Age” adı verilen ortaya soslu karışık hayat tarzının bir ürünü olarak ortaya çıkıyor. “Ne düşünürsen osun”, “Geçmiş peşini asla bırakmaz”, “Seçilmiş birisi olabilirsin” gibi uçurucu ve hafifletici fikirlerle bezenmiş dizilerin temelinde Uzakdoğu dinlerinin etliye sütlüye karışmaz felsefeleri var.
Nitekim bir uçak kazası sonrası okyanusta bir adada mahsur kalan insanların hikayesini anlatan Lost bir dharma felsefesi ürünü. Dharma felsefesi tabiattaki işleyişe vakıf olup buna göre yaşamak üzerine kurulan bir Hindistan öğretisi. Dizide en temel derslerden birisi de geçmişte yapıp ettiklerimizle kendi kader çizgimizi nasıl etkileyebileceğimize dair.
Güneşin battığı yerde bir şey ilgi çekiyorsa durup düşünmeli. Ama aynı şeyler bizde de –özellikle A ve AB grubunda- revaç bulmuşsa iki kere düşünmeli. Lost’un felsefesini bir an için ödünç alırsak, geçmişte ne yaptık ne ettik de bugün insanımız bu tür sulandırılmış Uzakdoğu felsefesi ürünlerine ilgi duyuyor, bunu sormalıyız.