Yusuf Deren
Bu yöntemlerinizle, bu kafa yapınızla, bu ‘ahlâkınızla’ siz dünyanın hiçbir derdine çare olmazsınız. Çünkü sorun zaten, başlı başına sizsiniz. Doymak bilmeyen bir iştaha, kızarmak bilmeyen yüzlere, ağlamak bilmeyen gözlere sahipsiniz. Mütecaviz çirkinliğiniz son derece rahatsız ediyor bizleri. Iraklı çocukların âhını almışken siz hiçbir şey yapamazsınız. Ne gelişmişliğiniz, ne teknolojiniz, ne silahlarınız hiçbir şey ama hiçbir şey sizi kurtaramaz.
Dünyanın nizamının insanların elleriyle yaptıkları yüzünden bozulduğuna ve biz kendimize çeki düzen verirsek kıt dediğimiz kaynakların aslında bizi bu dünyada barındırmaya hayli hayli kâfi geleceğine inanmış/iman etmiş biri olarak, şu anda tüm dünyada pek revaçta olan popüler çevrecilikten zerre kadar hazzetmediğimi, dahası bundan nefret ettiğimi söylemeliyim her şeyden önce.
John Travolta denen adam iki tane özel uçağıyla gülümserken ekrana, benim pet şişe satın almamamın hiçbir anlamı yok maalesef.
Herkes kendinden sorumludur, bunun bilincindeyim. Yangına ağzıyla su taşıyan karıncalar olmazsa bu yangının sönmeyeceğinin de farkındayım. Bununla birlikte bizi bu kadar aptal yerine koymalarına da tahammül edemiyorum.
Masum insanların ülkelerini işgal eden, onların geleceklerini ipotek altına alan, kütüphaneleri, müzeleri yerle bir eden, ölüm kusan silahları üretmekten ve bunları, hayatı daha kavrayamamış, ne olup bittiğinden habersiz çocuklar üzerinde denemekten imtina etmeyen, beğenmediği ülkelere ambargo uygulayan, oradaki insanları ilaçtan, hastaneden, temiz sudan mahrum eden, dünyaya kafasına göre nizam vermeye çalışan, utanma duygularını aldırmış, vicdanını tümüyle kaybetmiş akbabaların çevreden, küresel ısınmadan, açlıktan bahsetmesi tek kelimeyle midemi bulandırıyor.
Şimdi de kalkmışlar atmosfere kükürt pompalamaktan filan bahsediyorlar. Batılının projesi de ancak böyle olabilirdi! Kafaya bakın, tüketimden kısmak yok, arzu ve isteklerinden fedakârlık etmek yok, varsa yoksa makro önlemler, son çareler… [Film gibi: Dünya felaketin eşiğindedir. Amerikalı bilim adamları bir araya gelirler. 35, 34, 33… Ne yapacaklarına karar veremezler bir türlü. 17, 16, 15… Sonunda düşündüklerini uygulamaya karar verirler. 5, 4, 3… Ve plan uygulamaya konulmuştur… Yaşasındır, yine son anda kurtarmışlardır bizi, ne kadar şükretsek azdır…]
İnsanların, karşısındakilerin refahı için değil de kendi vicdanlarını rahatlatmak veya daha huzurlu yaşamak düşüncesiyle yapacakları tüm kampanyalar başarısız olmaya mahkûmdur bence. İşte size birkaç tane haber:
“Gelişmiş Batılı ülkelerin yoksul ülkelere maliyetin altında, dampingli gıda ürünleri satışı, yoksulluk ve açlığı körüklüyor. Gelişmekte olan ülkelerin tarım ve hayvancılık sektörleri teşvik desteğini ardına almış Batılı ürünler karşısında tutunamıyor.”(26.01.2007 Dw-World.de)
“Küresel ısınmaya dikkat çekmek amacıyla dünya çapında yapılan `Beş dakika elektriği kes` eylemi Türkiye`de tutmadı. TEİAŞ`a göre, eylemin yapıldığı sıradaki tüketim, son bir aydaki en yüksek ikinci tüketim oldu” (05.03.2007 Radikal)
“Gelişmiş ülkelerden sadece İtalya ile İspanya`nın lider düzeyinde temsil edildiği, heyetlerin beş yıldızlı otellerde ağırlandığı, toplantılarda ıstakoz ve kaz filetosu gibi lüks yemeklerin tüketildiği, Üçüncü Dünya ülkelerinin temsilcilerinin Roma`da alışveriş krizine tutuldukları zirve, dün planlanandan iki saat önce bitirildi. Çünkü İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi`nin ülkesinin Meksika`yla maçını seyretmesi gerekiyordu.” (‘Gıda zirvesi sadece katılanları semirtti’ başlıklı haber 14.06.2002 Radikal)
Diyoruz ki bu adamlara: Bu yöntemlerinizle, bu kafa yapınızla, bu ‘ahlâkınızla’ siz dünyanın hiçbir derdine çare olmazsınız. Çünkü sorun zaten, başlı başına sizsiniz. Doymak bilmeyen bir iştaha, kızarmak bilmeyen yüzlere, ağlamak bilmeyen gözlere sahipsiniz. Mütecaviz çirkinliğiniz son derece rahatsız ediyor bizleri. Iraklı çocukların âhını almışken siz hiçbir şey yapamazsınız. Ne gelişmişliğiniz, ne teknolojiniz, ne silahlarınız hiçbir şey ama hiçbir şey sizi kurtaramaz.
Siz kutsalı olmayan, aşkını/ilahi olanı tümüyle dışlamış, her şeyi parayla satın alacağını sanan zavallılarsınız.
Siz Müjgan’ı parasıyla ayartan Faruklarsınız… (Ah Müjgan Ah, 1970, Başroller: Sadri Alışık, Esen Püsküllü)
Sizin Erol Taş’tan farkınız, onun arsız kahkahalarının ve acımasızlığının sadece filmleriyle sınırlı kalmasıydı. Erol Taş’ın oynadığı karakterlerin günlük hayattaki karşılıklarısınız siz.
Siz Turgut Özatay’a, Kenan Pars’a rahmet okutursunuz. Sizi sevmiyoruz velhasıl. Pılınızı pırtınızı toplayıp gidin artık. Playstation oynayın, hamburger yiyin, DVD partileri yapın, alışverişe çıkın, ama buralara bir daha gelmeyin.
***
Bitirirken: Tavsiyem diyemem, ancak âcizane görüşüm infak ve israf bilincini canlı tutmadan ne küresel ısınma önlenebilir, ne de her türlü çevre kirliliği ve doğal afet. Bir taraftan sürekli tüketirken, korkunç bir şekilde isteklerimize saldırırken, bir taraftan da çevre felaketlerine karşı önlem almaya çalışmak, yağmurlu havada masa silmeye benzer, ne kadar silsen de kurulayamazsın…