Biraz da sırf bu yüzden onları belli bir yerde toplamıyorum. Aniden karşıma çıkıvermelerine fırsat tanıyorum. Şaşırtması, elimden tutup da bizi güzel anılarda ya da geleceğin emellerinde dolaştırması için. Yine öyle oldu. Üzerinde isim yazmayan güzel bir zarf buluverdim, ciltli kalın kitap arasında. Kitapta aradığıma virgül koyup, hemen zarfı açtım. Zarfıyla aynı zemin rengine sahip bir kart çıkıverdi içinden. Üzerinde bahar mevsimine ulaşmış bir ağaçtan alınma gibi duran bir dalın resmi vardı. Kırmızı büyük çiçekler, yeşil yapraklar, açmaya yüz tutmuş tomurcuklar. İçine bakıyorum hemen kartın, çünkü adımı bulmayı umuyorum. Bulduğum ilk isim kendiminki olmasa da tanıdık çıktı. Demek bana böyle bir kart vermiş ve muhtemel ki elden vermiş. Daha geçenlerde dört yaşını doldurmuş bu kart. Hücrelerine kadar sinmiştir artık “o şehir”, diyor. “O yüzden” diyor, hücrelere sinen şehirden yola çıkarak anlatıyor artan bir şeyleri. Hücrelerimiz sürekli yenileniyor, şehirlere gidilip geliniyor.. Bazen şehirler için insanları, bazen insanlar için şehirleri seviyoruz. Kalın ciltli tefsir kitabına dönüyorum. Kartı bulduğum yerine bırakarak, şehirlerin annesini arıyorum.