
Müslümanlar, cehâlet, menfaatperestlik ve ihmâlkârlık gibi çeşitli sebeplerle kendi yaşayışlarında fire verip mes’ûliyetlerini unuttuğu ve hislerin menfaatperestliğe dönüştüğü zamanlarda, toplumda çürümeler meydana gelir. Bu çürüme ve çöküntüler zamanla etrâfa yayılarak kendi kendine nezih bir hayat yaşamaya gayret eden insanları da içine alır. Yâni başlangıçta engel olunmayan bir kötülük, daha sonra önü alınamaz hâle gelerek yaygınlaşır ve böylece iyi yada kötü olsun bütün insanlara zarar verir. Bu hazîn hâlin netîcesinde ise, insanlar, yavaş yavaş toplu helâkin eşiğene doğru sürüklenirler. Nitekim bu gerçek, âyet-i kerîmede şöyle ifade edilir:
“Öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (herkesi perişan eder). Biliniz ki, Allâh’ın azâbı şiddetlidir.” (el-Enfâl, 25)
Bu sebeple Müslümanlar, üzerlerine düşen vazîfe ve mes’ûliyetleri yerine getirmede son derece dikkatli olmalı, insanları hakka davet etme konusunda büyük bir gayret içine girmelidir. Günah bataklığına saplananları günah çukurundan kurtarma derdine düşmeli, onlara yardım elini uzatma gibi büyük bir mesuliyet şuuruna sahip bulunmalıdır. Kısacası, dâimâ hayra anahtar, şerrre kilit olmalıdır. Zîrâ Peygamber Efendimiz (s.a.v), hayra anahtar ve şerre kilit olan kişileri müjdelemiş ve onlar hakında: “Ne mutlu kimselerdir!” buyurmuştur. (İbn-i Mâce, Mukaddime, 19)