Yıllar yılı, karşımda konuşan ‘büyük’lerden pek çoğunun, cinsellik dışında genellikle kullandıkları bir diğer argüman da siyaset oldu hep. Ömrü ertesi güne bile erişemeyen güdük mevzular, harcıâlem dedikodular, insanların kutsallarına saldırmalar, oradan-buradan derlenmiş öylesine laflar…
Engin Ardıç, Türkiye’deki genç kitleyi analiz ettiği bir yazısında, iki gruba ayırıyor gençleri, ‘biz’i.
Birinci gruptakileri, kendisini takip edenlerin pek iyi bilecekleri o vurucu üslubuyla, eğitimsiz, eğitimsiz olduğu gibi eğitilmesi için vakit çoktan geçmiş, bön, boş, azıcık dürtüklendiğinde ufacık kızgınlıklardan kocaman cinayetler çıkarıveren lumpenler olarak tasvir ettikten sonra, “Bu bir uç... Peki, öbür uçta ne var?” diye sorup, kör bir Batı taklitçiliğine saplanan ‘züppeler’e getiriyor lafı ve esefleniyor: “Bunların ortasında ve arasında, ve bunlara rağmen bir başka gençlik, ama “anlamlı” sayıda bir gençlik kitlesi varsa, oturalım Türkiye’nin geleceğini konuşalım...
"Sola, Atatürkçülüğe ve Atatürkçülere onca eleştirel bakışına rağmen, ‘şeriatçılar’ deyip genellediği Müslüman camiaya çok da sıcak durmadığını bildiğimiz Engin Ardıç’a, “Yeni bir gençlik mümkün” desek ve sesimizi duyurabilsek keşke…
Ona bunu söyledikten sonra, “bunların ortasında ve arasında ve bunlara rağmen bir başka gençlik”in yaşadığı sıkıntıları kendi aramızda, kendi üslubumuzla, bizim adımıza konuşmayı başkalarına bırakmadan, konuşsak…
Anladınız, lafı başka bir yere getirmeye çalışıyorum.
* * *
Sohbet bizim kültürümüzde gerçekten çok önemli bir yere sahip. Diz dize oturmak, göz göze bakmak, el ele tutmak… “Hocadan el almak” tabiri bile bize özgü ve muhteşem değil midir?
Eskiden beri, dinlediğim sohbetlerde, dizleri dibine oturduğum insanların üsluplarında, “bunların ortasında ve arasında, ve bunlara rağmen bir başka gençlik”e mensubiyet iddiasında bir genç olarak (henüz yirmi altı yaşındayım) beni rahatsız eden, huysuzlandıran ve nihayet konuşandan soğutup uzaklaştıran bir şeye şahit oluyorum. Genellikle oluyor bu. Bu anlamda gerçekten hoşlandığım ve sohbetinden keyif aldığım ‘büyük’ sayısı çok fazla değil.
Meseleyi direkt olarak, net ve özet şekilde anlatacağım. Rahatsızlığım da, problem de büyük ve açık çünkü.
* * *
Sizin de başınıza geliyordur eminim, koca koca adamlar, karşılarında genç bir kitle gördüklerinde, lafın seviyesini baş döndürücü bir hızla aşağılara çekiyorlar.
Televizyonlarda hadis ve fıkıh sohbeti bir profesör amca (amca denilmeyi hak ediyor, saçı-sakalı bembeyaz), o zamanlar kaldığım yurda sohbet etmeye gelmişti. O da bildik yola tevessül etmişti maalesef: “Hukukta okuyorduk. Aklımız kızlardaydı. Merdiven boşluklarından yukarı, kızların eteklerinin altına bakardık. Yani ben bakmazdım da arkadaşlar bakardı…” Falan da filan… Salon belki hareketlendi biraz, gülündü, eğlenildi. Ama olmadı. Yakışmadı. Gerek yoktu.
Sorulduğunda ya da bu pespayelik ima yoluyla kınandığında, şöyle bir açıklama geliyor: “Gençlerin ilgisini böyle çekiyoruz.”
Eğer bütün bunlarla söylenmek istenen “Siz gençsiniz. Aklınız-fikriniz oralardadır. Bakın biz sizi anlıyoruz” şeklinde bir şeyse, bence ‘hocalar’ fena halde yanılıyorlar. Hiç de bile! Aklımız-fikrimiz ‘oralarda’ değil! Freud’u kıyasıya eleştiren adamların, freudyen tavırlar içine girmeleri ne hazin…
* * *
Yıllar yılı, karşımda konuşan ‘büyük’lerden pek çoğunun, cinsellik dışında genellikle kullandıkları bir diğer argüman da siyaset oldu hep. Ömrü ertesi güne bile erişemeyen güdük mevzular, harcıâlem dedikodular, insanların kutsallarına saldırmalar, oradan-buradan derlenmiş öylesine laflar…
Karşıma geçip, sanki dünyada sadece biz, o anda kendisini dinleyenler varmışçasına atıp tutan nice adam biliyorum. Şimdi yoklar. Esamileri bile okunmuyor. Ama ne çok kalabalık topladılar, ne çok laf kalabalığı yaptılar…
* * *
Şahsen ben, ilgimi çekmek için, karşıma geçip açık-saçık fıkralar anlatan, kendince ilginç bazı imalardan medet uman sözüm ona hocaların bu gevşekliklerini; onun bunun arkasından konuşmayı, anonim dedikoduları ‘Müslümanın misyonu’ gibi pazarlamayı marifet sanan sözüm ona analizcilerin saçmalıklarını, biz gençlere yapılmış en büyük hakaret olarak kabul ediyorum.
Ey hocalar, ey fikir babaları, ey düşünürler, ey büyükler, ey kerli-felli adamlar!
Biz gençleri anladığınızı ispatlamak için komik durumlara düşüp, isminizi ve kariyerinizi onun-bunun ağzına sakız etmenize hiç gerek yok! ‘Bizim seviyemiz’ sizin seviyenizdir. “Bunlar ancak bundan anlar” diye diye bu hale geldiğimizi artık görmeniz gerek. Ve artık bizim karşımızda konuşurken, ‘gibi’ yapmadan, bizi gerçekten anlamanız gerek.
Evet, “bunların ortasında ve arasında, ve bunlara rağmen bir başka gençlik, ama “anlamlı” sayıda bir gençlik kitlesi” var. Bir de şu sıkıntıları aşabilse…