Hilal Söylemez
Hafızamın son ucunda çocukluğumun bilindik vitrinlerini seyrederek yürüyorum. Yol kısaldıkça bilinmezlik artıyor. Ara yollar, ara sokaklar... Yüzü yola dönük içeri doğru ilerleyen bir ara yol. Yukarıdan bakılınca yola yakın kısmı geniş, yüzeyi durgun içten içe akan su gibi ilerliyor. İlerledikçe kıvrılıyor, kıvrıldıkça inceliyor geniş coğrafyanın orta yerinde kayboluyor, toprağın yuttuğu su gibi. Yüzümü telaşla çeviriyorum, yutulmaktan korkar gibi. Yüzümü çevirdiğim yerde biri diğerine açılan uzunlu kısalı çok sayıda ara sokak. Aradaki bağlantıları kurarak, boşlukları doldurarak bir bütünlük kuracak güçte değilim. Dönüyorum. Karşıda bir yokuş. Çıkılmaz değil. Ama hissedilir. Yürüyorum. Yokuşun arkası çıkmaz sokak. Yol bitti. Çocukluğumun, şuurumun aydınlığında kalan son ucu. Sınır. Sonrası karanlık. Durup dinliyorum. Ayak sesleri. Yer ile gök arasında, var ile yok arasında incecik bir tül. Belli belirsiz. Belli, ardını göstermiyor. Belirsiz, göze görünmüyor. Vakit bir kuşluk vakti mi yoksa ikindi üzeri mi? Günü birbirinden ayıran sınırlar kaldırılmış. Sisler içinde belirsiz bir zaman. Her halde geç bir zamanın er bir vakti. Yanımda biri. Sıkı sıkı tutmuş elimi. Yürüyoruz. Neresi? Bilindik değil. İleride büyük, kazan gibi, kendi küçüklüğüm nispetinde büyüttüğüm altında ateş yanan tencereler. Bir peçete eşliğinde üzerinde tüten duman varlığın üzerindeki sise karışan, kokusu latif, tadı leziz sıcacık irmik helvası. İrmik helvasını sevmem, bu ilki hariç. Onun tadı hâlâ hatırımda. Bundan sonrası sadece sisli değil aynı zamanda karanlık. İlerleyen yaşlarımda bana anlatılanlarla şekillense de el yordamıyla bilinir gibi değil. Türbenin içine girdik mi? Büyük Veli’yi ziyaret olduğuna göre maksat huzurda durulmuş olmalı. Minicik ellerimi açtım mı başımı kaldırıp anneannemin açılmış ellerini görünce. İlk kez yürüyebilip de gelince. Varıp huzurda durunca. Yürüdüğüm ilk yol açılınca Büyük Veli’ye. Çözülünce ayaklarım, serilince yollarım. Annemin umudu, babamın gözündeki ışık tutunca elimden. Babamın dili tutulup annemin dizinin dermanı kesilince. Allah’ım yürü deyince. Yürüdüm. Vardım huzurda durdum. Minicik ellerimi açtım sana. Tazeydi dermanım. Adımlarım birbirine dolaşırken. Başımı kaldırdım. Şükrü henüz bilindik haliyle bilmezken. Cennet neşesiyle, pürüzsüz, lekesiz, perdesiz sana baktım.