
Ebubekir Kalkan
Bir şey değil.
Pek bir şey değil.
Hatta sahip olduğumuz bunca şeye karşılık, yaptıklarımız hiç bir şey değil dense yeridir.
Nelere sahibiz hızlıca bir bakalım;
Bir ailemiz var, dostlarımız var. Bizi sevenler var, sevdiklerimiz var.
Bir evimiz var, sıcak bir yatağımız var. Her öğün yemeğimiz var.
Okulumuz, işimiz var.
Yeteneklerimiz var. Çalışabiliyoruz.
Düşünebiliyoruz. Aklımız var.
Koşabiliyoruz, ayaklarımız; tutabiliyoruz, ellerimiz var.
Görebiliyoruz, duyabiliyor, hissedebiliyor, tadabiliyoruz.
Bu ifadeler basit mi, sıradan mı geldi?
Bunlardan bir yürüme engelliye bahsettiğinizi düşünün. Ya da hayatında yeşil rengi hiç görmemiş bir insana anlatın.
Uyuyabiliyoruz mesela. Başımızı yastığa koyuyoruz, dalıyoruz. Kalktığımızda dinlenmiş buluyoruz kendimizi. Nasıl mı? Beynimizdeki epifiz bezimiz melatonin hormonu salgılıyor.
Anlaması bile güç ama “beleş”…
Hatırlayabiliyoruz. “Unutabiliyoruz”, bazen bu da bir nimet ya. Gülebiliyor, gülümseyebiliyoruz. Giderek azalsa da sanki, ağlayabiliyoruz da.
Gemiye binip boğazın karşı yakasına geçebiliyoruz. Martıları seyrediyor, temiz boğaz havasını içimize çekebiliyoruz. Çay içiyor, simit yiyoruz.
Bomba sesleri arasında büyümedik. Şarkılar söyleyerek, oyunlar oynayarak geçti çocukluğumuz. Savaşları televizyondan izledik. Ya da bilgisayar oyununda savaş yaptık.
Hemen hiç birimiz gerçek anlamda yoksulluk yaşamadık. Hepimizin okul kitapları oldu. Hemen hepimizin bir bilgisayarı oldu.
Soframızı süsleyen birçok meyveden, döneminde dünyaya hükmeden birçok Osmanlı Padişahı hiç yememiştir belki de. Düşünsenize kivi, avokado, ananas, muz, mango hepsi de büyükçe bir markette bulunabiliyor ve çok da pahalı değil.
Bilginin altın değerinde olduğu bir çağda yaşıyoruz. Ve aynı zamanda bilgiye ulaşmak inanılmaz kolay. Kendinizi mi tanımak istiyorsunuz? Alın size yüzlerce kişisel gelişim kitabı. Teknoloji mi öğrenmek istiyorsunuz? Girin internete. Bütün programların deneme versiyonları bedava. Hatta çoğu programın eş değerinin ücretsizi de var. Yeter ki öğrenmek isteyin.
Biraz da kafayı çalıştırırsanız öğrendiklerinizi güzelce satar para da yaparsınız. Sonra da bu parayla küçük bir dünya turuna çıkın mesela yaşınız kemale ermeden. Ortadoğu turları 100-200 dolar civarı. Birkaç günde İran’ı Suriye’yi görün, gezin. (İst-Şam tren bileti 33,2 Euro, bkz. www.tcdd.gov.tr). Dünya tarihinin çok önemli ve fırsatlarla dolu bir döneminde “Genç”iz.
Tarihin hangi döneminde ilim bu kadar ulaşılabilir, bu kadar kolay olmuştu? Artık Çin’e gitmemiz gerekmiyor. Hangi dönemde bu kadar bolluk vardı, başka bir ülkeye, uzak mesafelere bu kadar kolay gidilebiliyordu?
Teşekküre yetmezmiş gibi bir de şikâyetçi oluyoruz her şeyden. Neden daha çok paramız olmuyor? Neden bir arabamız ya da daha iyi bir arabamız olmuyor? Neden daha iyi bir cep telefonumuz, laptopumuz olmuyor vs. Bunları dile getirmesek de sıkça aklımızdan geçiriyoruz.
Peki biz Müslümanlar olarak, hatta “sağlam” Müslümanlar olarak şükür anlamında ne yapıyoruz? Bunca nimete nasıl teşekkür ediyoruz. Tüm bu bahşedilenlerin farkında olmak bile güzel bir şükür olabilir. Ama elbette ki yetmez. İbadetlerimizi tam anlamıyla yerine getirmek de iyi bir şükür sayılabilir. Hatta şükrümüzü düşünerek ibadet edersek daha çok lezzet bile alabiliriz. Peki bu yeterli mi? Vicdanınız ne diyor bir danışın bakalım. Bence hala kuru bir “Sağolasın bilader” gibi duruyor.
Teşekkür anlamında özel bir şeyler yapmalıyız bence. Tüm bunlar, etrafımızdaki tüm bu güzel şeyler için özel bir şeyler yapmalı. “Elhamdulillah”ı tesbih etmek iyi bir seçenek olabilir. Ve/veya her gün 10 dakika teşekkür etmemiz gerekenleri tefekkür etmek de iyi olurdu. Hatta bir teşekkür edilecekler listesi hazırlanmalı belki de. Bunu hiç de dini içerikli olmayan bir kişisel gelişim kitabında okumuştum. Bir çırpıda 30-40 “sağlam” madde çıkıyor. Biraz düşünerek 100 maddelik bir liste kolayca yapılabilir. Bu listeye sıkça bakarsak daha mutlu olacağımızı anlatıyordu kitap. “Kendini affetmek” konusunu da tövbe etmeye çok benzetmiştim ya o da başka bir yazının konusu olsun.
Bir de etrafımızdaki insanlara da gerektiği her yerde teşekkür etmeyi ihmal etmemeliyiz. Toplum olarak teşekkür etme ve özür dileme konularında özürlü olduğumuzu düşünüyorum. Teşekkürler yazımı sonuna kadar okuduğunuz için. Şükürler olsun Yaradan’a bana böyle bir yazıyı yazdırdığı için.