Payemize ilk düşen bir çekmecede dinlenen piyes notları. Şeb-i Arus vesilesiyle hazırlanan bir çalışmaya ait. Dördüncü sene geçiyor üzerinden. Renkli kalemlerle çizilmiş, üzerine notlar alınmış, kenarları desenlerle süslenmiş piyesin son sahnelerinden biri.
Mevlana, hanımının gönlünü almak için kış günü ona bir buket gül hediye eder. Bu kışta kıyamette, güllerin nereden geldiğini merak eden Gevher Banu, onları şehrin aktarlarına gösterir. “Bu mevsimde olsa olsa Hindistan ellerinden gelmiştir bu güller” derler, “nereden bulduysanız bize de getirin.” Efendi de Hindistan’a gitmedi ki, diye düşünürken Gevher Banu, farkında olmadan sırrı ifşa etmiştir. Günlerdir aynı kan kırmızılığı, aynı lâl duruşunu muhafaza eden güllerin yaprakları birer birer dökülmeye başlar. Gevher Banu kıyıp da atamaz yaprakları... Öylesine sever... Zaten sonra fark eder ki o yapraklar ağrıyan yanlarına şifa olur. Hem kendinin hem komşu kadınların... Efendi, der. Nereden buldunuz bu gülleri? Öyle güzeller ki.. Hem yapraklarını ağrıyan yanlarıma koyuyorum, Allah’ın izniyle şifa oluyor.
Anlatılan o ki; Gevher Banu bu gülleri defn edilirken de yanında götürmeyi vasiyet etmiştir. Bize o güllerden de, şafi tecellisi yapraklardan da sadece hikayesi düştü. Biz o günden beri tıpkı Mevlana gibi -Mim ile bakışarak- şöyle der olduk: Şems’in yokluğunun acısını da giderecekse, getir kalbime koy onları Gevher Banu, getir kalbime koy!
(Not: Mim, bu satırlar baskıya verilmeden, sesimi duymuşçasına iletti mesajını: “Şemsin yokluğu... o kadar ki geriye ben kalmıyorum.”)
Tamire yeltenip kalemi bî-midat ile
Kıldın harap bir nice mamur beytimiz
(Lâedri)