
Merhaba değerli arkadaşlar. Yazmak, okumak, iyi bir şeyler yapmak isteyen arkadaşlarımızla buradan canlı bir ilişki kurmaya çalışacağım.
Köşemizin ismi, ürünlerini Yediiklim, Kitap Postası ve Bir Nokta dergilerinden okuyabileceğiniz Ali Görkem Userin tarafından önerildi. Editörümüz sevgili Lütfi Arslan tarafından da uygun bulundu. Bendeniz, “kardeşim ne mürekkebi, mürekkep mi kaldı bu devirde, insanlar bilgisayarla yazıyorlar yazılarını” deyü itirazlarımı dermeyan eylemeye çalışıp “E, bari Enter’e Basmadan olsa idi” diye yırtınırken baktık ki Ocak ayı gelmiş kapıya dayanmış. Editör Beyimiz, Asım Bey kardeşim, gelen yazıları nasıl değerlendirdiniz, diyor...
Baktık, kurtuluş yok; oturduk klavyenin başına.
Bana kendinden bahsetmeyi unutma!
Sevgili okur, yazdığın yazını, öykünü, denemeni, şiirini gönderirken kendini tanıtan üç beş cümle de yazarsan sevinirim. Kaç yaşındasın, nerede yaşıyorsun, neler okuyorsun, hangi dergileri takip ediyorsun, yazıda hedefin ne, bilelim.
İsmini yazmayan, iki üç cümle de olsa kendisi hakkında bilgi vermeye yanaşmayan okurlarımıza yardımcı olmamak için elimden geleni yapmaya çalışacağımı buradan bildirmek istiyorum.
Ölmüşlerle işimiz yok!
Köşemizden sadece yazdıklarınız üzerine konuşacak değilim. Kimi zaman yaşadıklarınız üzerine de bir şeyler konuşacağız. Bulunduğun şehirde neler yapabilirsin, hayatına yeni, farklı, değişik neler katabilirsin, bunları da konuşacağız.
Birçok insanımızın içinde bir şeyler yapma isteği var ama nasıl yapacağını bilmiyor, bir şeyler yapabileceğine inanmıyor, inanamıyor. Bir istek taşıyor içinde ama harekete geçmekten, birileri ile ilişkiye girmekten, bir işbirliğinde bulunmaktan, yeni birileri ile tanışmaktan korkuyor, çekiniyor.
Bir sohbet meclisinde halkadakilerden biri “Bizler uyuyoruz değil mi efendim” demiş sohbet veren üstada. Üstad da, “Sizler uyumuyorsunuz; uyuyor olsaydınız sizi uyandırmak bizim elimizde olurdu; sizler ölmüşsünüz, sizi ancak Allah uyandırır” demiş.
Ufak bir yol gösterme ile harekete geçebilecek arkadaşlara sesleneceğim buradan. Yoksa ölmüşlerle işimiz olmaz.
Ayrıntı yazarın ustalığını konuşturduğu alan
Şimdi, sayfalarımız elverdiğince elimize geçen yazılar hakkında üç beş kelam etmeye çalışalım...
Caner Turan arkadaşımızın Kış Yağmur ve Hüzün yazısını okumakta zorlanmadığımı itiraf etmeliyim. Her ne kadar onu yazmaya iten şey, yazısının ortaya çıkışı çok bildik, çok sıradan bir duygu imiş gibi görünse de kendisinin yazar duyarlığına sahip bir sese sahip olduğunu söyleyebilirim. Caner Turan’dan ayrıntıya daha da yaklaşırsa güzel yazılar okuyacağımızı düşünüyorum. Elimizdeki yazısının o kısımları gayet başarılı çünkü.
Dize kurmaya dikkat!
Murat Sözer’in Paradoks Milleti şiirini okurken aklıma Murat Menteş’in son yıllarda yazdığı şiirler geldi. Kelime seçiciliği ve dize kurma konusunda Murat Sözer’in bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyorum. Bir kısım iyi şairlerin şiirlerini dize dize inceleyebilir. İyi şair deyince elbette okurlarımız şair olmayan, “sen gittin, terk ettin” tarzı sulugöz romantizmi ajitasyonlar döktüren medya şovmenleri aklınıza gelmiyordur elbette. Sözer’in bir şekilde sayın Menteş’in şiirlerini görmesinde fayda var. Ben buraya Menteş’in Deplasmanda Plasebo şiirinden bir dörtlük alayım: Allah`ım kaderimden şikayetçi değilim aksine bahtiyarım evrende bana da rol verdiğin için şahsen, allah`ım bizler senin falsolu kullarınız, n`olur bizden razı ol.”
KAHİNLİK Mİ?
İkbal Betül
“Aslında cahil olanlar bizi, yeni nesli bir heves uğruna, çağdaşlık(!) uğruna heba edenler...
“Bırakalım hayatlarını yaşasınlar”dı bize zehir diye içirdikleri mey…
Bizi birer materyal torbası sandılar… Şaşkındık aslında.. Yolun ortasında ölümle burun burna birer yavru kediydik sanki… Fakat ne gariptir, memnunduk da halimizden… Nefsimizi okşuyordu bu sonu gelmez maddi isteklerimizin yerine getirilmesi… Odalarımıza alınan bir tv veyahut çok istediğimiz bir cep telefonu ya da bir mp3’tü o güzelim akşamlarımızı ayıran.. Soğuk birer beton gibi… Yine de mutluyduk her nasılsa… Umursamazdık.. Annemiz babamız alıyorsa, isteklerimizi yerine getiriyorsa doğrudur diyorduk çünkü hep…
Halbuki kanayamamış bir yaranın gözyaşlarıydı bunlar… Lakin ne çare.. Bunun ne biz farkındaydık ne de ebeveyn…
Bir üçgen içine alınmaya çalışıyordu hayatımız…Her ne kadar zorla olduğuna inanmasak da etrafımızı sarıyordu bu üçgenin kenarları olağanca gücüyle…”
Bu satırlar İkbal Betül isimli okurumuzun. Yazısında yoğun bir “biz anlatımı” kullanmış. Ve tahkiye etmeyi, (hikaye ederek anlatmayı diyeyim de, tahkiye kelimesinde zorlanıp sözlüğe bakmaya erinecek arkadaşlara bir yardımımız olsun.) Yazının gücünü düşürmüş bu bence. Alıntıladığımız kısım yazıda yazanının maksadının belirginleştiği, dolayısıyla da en güçlü kısım. İfadelerin netliğini yitirdiği cümleleri büyük şeyler anlatmak isteyen kalemşörlerimiz çok seviyorlar. Özellikle de bayan kalemşörlerimiz sık tercih ediyor bunu. Ama bu, yazı adına gerçekten pek iyi bir şey değil. O kadar kusur kadı kızında da bulunur diyebilirsiniz ama mümkünse biz kadıların kızının olmadığı bir dünya istiyoruz! Şaka şaka, kadılarla bir alıp veremediğimiz yok. Biliyorsunuz kadılık kaldırılalı çok oldu.
İkbal Betül’ün cümlelerinden sondan 2.sinde “çalışıyordu” yerine “çalışılıyordu” denilmeliydi. Son cümlede ise “olağanca” yerine “olanca” denilseydi ülkemiz daha müreffeh günlere ulaşabilirdi belki... :)
Netlik iyidir!
Serkan Gürgenci Hayat boş bir küme şiirinde 30 kadar çoğul eki almış kelime kullanmış. Çoğul ekleri yerinde kullanılmadığında şiiri öldürmeyi seven katillerdendir. Aman dikkat! Şiirin alıntıladığım kısmının diğer kısımlardan başarılı olduğunu düşünüyorum:
“Ne yaptın göster bana
Terlet beni
Akıt canımı
Avuçlarının arasına
Kat beni sana, bırak beni orada
İsteğim miraç değil
Mucizeye hiç gerek yok
Olağan olsun bana dokunman
Hissedeyim seni
Duyu organlarımı kullanmadan”
Başarıyı sağlayan şeyin emir kipi olduğunu, yani kararlılığın ortaya çıkması olduğunu düşünüyorum. Serkan Gürgenci’nin başka ürünlerini de görmek isteriz.
"İşin bitince beni sever misin anne?"
Bilal Çankır bize kendi imzasıyla bir hikaye göndermiş. Okumaya başladım, cümleler gayet iyi akıyor. Kelime tercihleri “kaç yaşında bu arkadaş acaba” dedirtti bana. “El yordamı” deyimi geçiyor mesela hikayede. Sonra de’lerin da’ların yazımında da hiçbir yanlışlık yok. Maşallah diyecektim ki, “bu işin içinde bir iş var” dedim. Öykünün en vurucu cümlesini Hazreti Google’a yazdım ve aradım, o da ne; 125 yerde o cümle! Bilal Çankır bize kendisine ait olmayan bir metin göndermiş. Ama Bilal, caiz değil ki bu! İnsan en azından “internette bir öyküye rastladım, sizinle paylaşmak istedim” der. Başlığı bile yok öykünün. Seni gidi seniii!
Sakın hiçbir okuyucumuz böyle kötü şeyler yapmasın.
Belki de Bilal bu öyküyü iyi niyetle gönderdi bize. Ama biz usûl erkan adab bilme konusunda en iyi olmak durumunda olduğumuza inanıyoruz. Neyin, nasıl yapılması gerektiğini en iyi bilenlere halk arasında “Genç okuru” denir.