
İbrahim Refik
Jurnaller hususunun layıkıyla kavranabilmesi ve Sultan Abdülhamid Han`ın dirayet, liyakat ve hassasiyetinin anlaşılabilmesi için bir tek misal zikredelim:
Bir gün yüksek seviyede bir memurun, Çırağan Sarayı önünden geçerken güya:
“-Ah Sultan Murat Efendimiz!.. Sen başımızda olsaydın, böyle mi olurdu?!”
Mealinde bir söz söylemiş olduğu yolunda bir jurnal alınmış ve bundan dolayı da o memurun Fizan`a sürgün edilmesi hususunda irade-i seniyye sâdır olmuştu.
Buna itiraz eden Sadrazam Paşa`nın:
“-Efendimiz! Bu ne haldir anlayamıyorum?! Bu memurun takriben altı ay önce irtikab ettiği hırsızlık ve rüşvet suçu sabit olduğu halde kendisini affetmişsiniz... Şimdi ise çok hafif ve sıradan bir jurnale istinaden onu sürgüne gönderiyorsunuz?!” demesi üzerine, o koca Sultan, Sadrazam`a şu cevabı vermiştir:
“-Hayır Paşa! Ben onu bu jurnalden dolayı sürgüne göndermiyorum! Asıl sebep, bahsettiğin o hırsızlık ve rüşvet suçudur. Ayrıca bu jurnali de kasten kendim verdirttim. Lakin onu, altı ay evvel böyle bir tertibe baş vurmadan cezalandırsaydım, yalnız kendisini değil, çoluk-çocuk ve akrabalarını da cezalandırmış olurdum. Şimdi ise, bu adamı guya benim sultanlığıma karşı çıkmış bir insan sıfatıyla kahraman telakki edecekler.. Böyle olmasını tercih ettim!..”
Yalnız bu hadise dahi, Sultan Abdülhamid Han`ın devri için sürüp gelen haklı-haksız tenkitlerin değerlendirilmesinde bize büyük ışık tutmaktadır.