
İnsanları yanlışlarından vazgeçirmek, günah ve hatalarından kurtarıp iyiliklere yönelmelerine yardımcı olmak, onların doğru yolu bulmalarına vesile olmak, kâmil bir müslümanın aslî vazifelerindendir. Bunun için öncelikle onların kurtuluşunu cân-u gönülden arzu eden bir yüreğe sahip olmak, onların yanlışlarından kandimizi sorumlu tutmak, bu hususta Allah’tan yardım dilemek, O’na dua ve ilticada bulunmak gerekir. Bazen çok arzu edildiği, belki de gerekenler yapıldığı halde hatalı kimseyi, yanlıştan vazgeçirememiş, bu hususta başarılı olamamış olabiliriz. Bu durumda bile hâlâ kendimizi sorumlu saymak kadar erdemli ve kâmil bir davranış olamaz. İşte büyük bir erdem hikayesi:
Abdullah bin Mübarek Hazretleri, kötü huylu bir kimseyle yolculuk yapmıştı. Seyâhatleri bitip ayrıldıklarında Abdullah bin Mübarek içli içli ağlamaya başladı. Bu hâle şaşıran dostları:
“–Neden ağlıyorsun? Seni böylesine mahzun eden şey nedir?” diye sordular.
O kadri yüce Hak dostu, bir iç çekti ve nemli gözlerle:
“–O kadar yolculuğa rağmen beraberimde bulunan arkadaşımın kötü hâllerini düzeltemedim. O bîçârenin ahlakını güzelleştiremedim. Düşünüyorum ki; acaba benim bir noksanlığımdan ötürü mü ona faydalı olamadım? Şayet o, benden kaynaklanan bir hatadan dolayı istikâmete gelmediyse, yarın hâlim nice olur!..” dedi ve hıçkırıkları boğazında düğümlenmiş bir vaziyette ağlamasına devam etti.