İşin Sırrı Gideceğin Yöne Bakmakta!
1-) Hareket halindeki trenlerden çekilmiş fotoğrafları izlerken bazen tedirgin oluyorum. Çünkü küçük bir dikkatsizliğin üzüntülü sonuçlar doğurduğunu biliyorum. Hele pencereden sarkarak fotoğraf çekilecekse çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü tren yollarında ne zaman, nerede, karşınıza neler çıkacağını çoğunlukla kestiremezsiniz.
Bu sebeple mümkün olduğunca arka vagonlardan gideceğiniz yön istikametinde fotoğraf çekmek en basit ama etkili bir güvenlik yöntemi olacaktır. Bu sayede hep gideceğiniz istikameti takip edeceğiniz için karşınıza çıkabilecek tehlikeler için tedbir almanız kolay olacaktır. Tabi bu sadece tren için değil, hareket eden bütün araçlar için geçerli hayati bir kuraldır. Yanlış hatırlamıyorsam Bülent Ecevit’in başbakan olduğu dönemde bir foto muhabiri seçim otobüsünün üzerinden arkadaki araçları çekerken gelen üst geçidi farkedemeyip çarpmış otobüsten yere düşmüştü.
Bu uyarıdan sonra Abdullah Şener’in tren penceresinden çektiği fotoğrafa gelirsek, düşünce olarak iyi, ancak uygulamada küçük aksaklıklar olan bir çalışma olmuş. Birincisi; tren fotoğrafı çekilirken yer seçimi çok önemlidir. Trenin tamamına yakınının görünmesi ve kareye oldukça geniş bir şekilde girmesi için mümkün mertebe geniş açılı bir dönemeçte çekmek, en basit yöntemdir. Bir tepeyi aşarken, tünele yaklaşırken, köprüden geçerken, bir yerleşim yerine yaklaşırken, sık ağaçlar arasından geçerken, karayoluna paralel devam ederken her iki yolu çekmenin de çok güzel ve farklı sonuçlar vereceğini unutmamak gerek. Bunun yanında tren yolları çoğunlukla el değmemiş bakir alanlardan geçtiği için, bozulmamış tabiat dokusunu da geniş olarak gösteren fotoğraflar çekebileceğimizi hatırımızdan çıkarmamalıyız. Ayrıca hareket hissini vermek için düşük enstantane kullanmayı, ya da sık ağaçlı veya yüksek tepeler arasından geçerken fotoğraf çekmeyi mutlaka denemeliyiz.
2-) Hilal Gökdaş, kış aylarının soğuk günlerini yaşamaya başladığımız bu günlerde gönderdiği güzel fotoğraflarla içimizi ısıttı doğrusu. Sonbaharın canlı ve çarpıcı renklerinden oluşan yaprak fotoğrafı, mevsimi en iyi yansıtan fotoğraf olduğundan biz de onu seçtik değerlendirmek için... Teknik olarak fotoğraf belli bir seviyeyi yakalamış. Işık kullanımı, alan derinliği kontrolü, beyaz ayarı özenle seçilmiş izlenimi veriyor. Yaprakların arasında görünen kozalakların sağ üst köşeye yakın yerleştirilmiş olması belli kriterlere dikkat etme alışkanlığı olduğunu gösteriyor. Bu fotoğraf güzel bir fotoğraf. Ancak bu tür fotoğrafları çekerken, çok farklı açı ve kompozisyon denemeleriyle bir çok kare çekmek insanı geliştiren çok yararlı bir çalışma olacaktır. Yere yakın arkaya doğru uzayıp giden yapraklar, makro çekilen yaprak üzerindeki damlalar, yaprağın gözenekleri, yaprakların üzerindeki ışık oyunları seyrine doyum olmayan fotoğraflar çekmek için bulunmaz fırsatlar olacaktır.
3-) Hatice Kübra Oral’ın ateş fotoğrafı bize ilk gönderdiği çalışması. Uzun pozlama gerektiren fotoğraflar görsel etkileri bakımından insanların her zaman ilgilerini çeker. Kimi zaman fotoğrafta ne olduğunu anlamaya çalışırken, kimi zaman nasıl çekilmiş olduğuna kafa yorarlar. Kimi zaman da bu fotoğrafta olduğu gibi ışık oyunlarının kıvrımları arasında gezdirirler insanı. Ancak uzun pozlama ile çekilen fotoğraflar bazı riskleri de beraberinde getirirler. Bunların başında da eğer bir üç ayak kullanılmamışsa sarsıntıdan kaynaklanan net olmayan fotoğraf problemleri gelir. Neyse ki Ankaralı sevgili okuyucumuz bunun üstesinden de gelmeyi başarmış. Ancak bu kareyi yatay değil de dikey olarak çekseymişsin çok daha güzel olacakmış. Çünkü ateşin incelip havaya doğru kaybolduğu üst kısmı burada kesilmiş. Onu da göstermek en iyi seçim olurdu.
4-) Sami Damaksız çiçek fotoğrafı çekmeyi seviyor ve çok çiçek açan bir yerde yaşıyor, bu kesin! Çünkü bize hep çiçekli fotoğraflar gönderiyor. İyi de yapıyor. Yanlış hatırlamıyorsam daha önce bir çiçek fotoğrafını yayınlamış, bazı küçük eleştriler ve acizane tavsiyelerde bulunmuştuk. Onları ciddiye almış ve ‘acaba şimdi oldu mu, bunda da gözden kaçırdığım bir şey var mı?’ diye bize bu fotoğrafı göndermiş. Gerçi Sami mailinde herhangi bir şey yazmıyor. Ama ben öyle yorumlamak istiyorum. Çünkü yazdığımız şeylerin değerlendirilmesi ve istifade edilmesi bizleri memnun ediyor. Bu sebeple bu tür geri dönüşleri, yeniden, bıkmadan fotoğraf gönderilmesini karşılıklı etkileşim ve birbirimizi geliştirmemiz açısından olumlu buluyorum. Ellerine sağlık Sami, çiçek gibi bir fotoğraf göndermişsin…
5-) Fotoğraf icat edileli beri zihnimize kazınan ve derin izler bırakan fotoğraflar çoğunlukla içinde insan unsuru barındıran fotoğraflar olmuştur. Bunun yanında fotoğraf için çoğunlukla ‘bir anlıktır ve tekrarı yoktur’ denir. Hele içinde insan unsuru varsa, gerçekten aynı kareyi bir daha çekmeniz neredeyse imkansızdır. Durum böyle olunca içinde insan olan fotoğrafların karşınıza ne gibi hoş sürprizler çıkaracağını kestiremezsiniz. Ferdane Duran’ın gözlüklerini silen yaşlı insanın ellerini gösteren fotoğrafı böyle hoş bir sürprizin sonucu olmuş. Kurgulasanız bu kadar doğal olanı yakalamanız mümkün olmaz. Etrafın siyaha yakın zemini içinde ellerin ve gözlüğün aydınlık hali, her şeyi bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermiş. Cepten çıkarılmış mendil, gözlüğün tutulma şekli, gözlük saplarının paralel ve birbirini kesmeden duruşları, sanki titiz bir film yönetmeni eşliğinde çekilmiş hissini ve başarısını veriyor. Çatlamış eller ve fotoğrafın siyah-beyaza yakın renkleri de birbirini besleyen ve güçlendiren ayrı bir tat olmuş. En önemlisi de kadraj tercihini sadece elleri kareye almak olmuş. Eğer insanın yüz kısmı da bu kareye girseymiş bu kadar güçlü bir fotoğrafı bilmem yakalayabilir miydi? Görmeden bir şey söylemek gerçekten zor…