Ayşegül Genç / Sami Yaylalı
Nuh’un Gemisi
Tarihte iyi ile kötünün, inanan ile inkar edenin en kesin hatlarla Nuh tufanı kadar ayrıldığı bir olay herhalde yaşanmamıştır. En uzun ömürlü peygamberlerden biri olan Hz. Nuh’un kendi ailesi bile ona inanmayınca Rabbimizin gazabı gecikmedi. Ve Hz. Nuh’a bir gemi yapması emredildi. Öyle bir gemi ki içine tüm inananlarla birlikte hayvanatın her türünden iki çift sığacak şekilde inşa edilmeliydi. Mesleği marangozluk olan Hz. Nuh gemiyi yaptı ve söylenildiği şekilde inananları ve gelmesi gerekli olanları yanına aldı. Ancak oğlu ve karısı inanmadıkları için dışarıda kaldı. Tufan koptu ve gemidekiler hariç herkes helak oldu. Geminin Cûdi dağında olduğu sırada suların çekildiği ve gemi kalıntılarının orada olduğu söylenmektedir. Bu olaydan günümüze ve dilimize önemli miraslar kalmıştır. “Nuh’un gemisine binmek” kurtuluşa ermek anlamında kullanılıyor ve “Nuh diyor Peygamber demiyor “ sözü de kişinin doğruyu gördüğü halde inanmamakta inat etmesi anlamında kullanılıyor.
Titanik
Nuh’un gemisinde inananların bu gemiyle kurtuluşa erdiğini gördük. Titanik gemisi ise bunun tam tersine “bu gemiyi tanrı bile batıramaz” sloganıyla inşa edilmiş ve denize indirilmiş bir gemiydi. Ve daha ilk yolculuğunda İngiltere’den Amerika’ya giderken hiç de rotasında olmayan bir yerde buzullara çarptı ve 1514 kişinin ölümü ile battı. Tarihte denizde verilen en büyük savaşsız kayıplardan biri bu gemi sayesinde oldu. Gemi battığında sene 1912 idi. Geminin kalıntıları ise 1985’te bulundu. Geminin içinde ölenlerin çoğu İngilizlerin meşhur aileleri. Gemiden yıllar sonra filmi çekildi.11 Oscar ödülüne layık görülen bu film her şeyi hakkıyla göstermese de insanoğlunun çaresizliğini ve acizliğini göstermek zorunda kalmıştır.
Epiktetos Binlerce Yıl Öncesinden Konuşuyor:
“Bir gemiyle yolculuk ettiğini ve o geminin geçici olarak bir limana demirlediğini düşün. Su almak için gemiden ayrıldığında istiridye ya da çiçek soğanı toplamaya koyulabilirsin. Ancak bir gözün daima gemide ve bir kulağın da kaptanın çağrısında olsun. Demir alındığı zaman, kendilerine bağlı olmadığın o şeylerin hepsini bir kenara bırakmak ve kuzu kuzu gemiye binmek zorunda kalacaksın.
İşte hayat da böyledir; istiridye ve çiçek soğanı yerine bir eş ve çocuk verir sana, giderken onları da yanında götürmek istersin. Ancak kaptan çağırdığı anda, gemiye koşman ve onları ardına bile bakmadan bırakıp hepsinden ayrılman gerekir. Hele bir de yaşlıysan, hızlı davranamayacağını düşün, gemiden fazla uzaklaşmayı aklından bile geçirme. Çünkü bir ayağı çukurda olan kişilerin akıllanmak için fazla vakitleri yoktur.” (Epiktetos Kılavuz Kitap, Şule Y. İst. 2009, s. 32).
Mavi Marmara Davası Sürüyor
Filistin zulmünün mimarı İsrail’in Gazze’de yürüttüğü hain ambargoyu delmek uğruna, bir gemi dolusu her türlü kesimden insanın uluslararası sularda vurulmasının adıdır Mavi Marmara. 31 Mayıs 2010 tarihinde insani yardım ve yardımsever aktivistleri taşıyan Mavi Marmara Gemisi ile birlikte 6 gemiye İsrail savunma kuvvetlerinin Deniz Meltemi Harekatını düzenleyerek masum 9 kişiyi şehit etmeleri ve onlarcasını esir almaları ile sonuçlanan bu olay tarihe kanlı bir leke olarak düşmüştür. Gazze ve Filistin davasının Türkler tarafından gösteriş için umursandığını iddia eden bazı arap siyasetçilerine, kendisinin her zaman masum olduğunu iddia eden İsrail’e karşı söylevlerini anlamsızlaştıran bir tokattı Mavi Marmara. Ve 6 Kasım 2012 tarihiyle birlikte dünyada ilk kez İsrail Devleti yargılanmaya başladı. Şehitlerin ve şahitlerin huzurunda adil bir dava olacağını ve sembolik bile olsa İsrail’in ilk kez mahkum edileceğini düşünüyorum. 21. Yüzyıl Müslüman gençlerinin sembol ismi haline gelen 19 yaşında şehit olan Furkan ve diğer şehitlerimizin kanı yerde kalmaz inşallah.
İçinden Gemi Geçen Şeyler
Yahya Kemal Beyatlı’nın “Artık demir alma günü gelmişse bu zamandan, meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” dizeleriyle başlayan ve ölümü adını telaffuz bile etmeden sembolik bir dille anlatan Sessiz Gemi şiiri. (Omuzlarındaki büyük yüke rağmen sessiz bir gemi gibi mütevekkil ilerleyen merhum Musa Topbaş efendimiz “ölüm tefekkürü” bağlamında Yahya Kemal Beyatlı’nın bu şiirini sık sık okurlardı.)
Ah o gemide ben de olsaydım açık denizlere yol alsaydım sözleriyle başlayan Yaşar’a ait şarkı ilginç bir şekilde herkesin dilinde bir pişmanlık cümlesi halini aldı. Mavi Marmara’da olamayanlar da bu cümleyi çokça kullandı.
Sen geçerken sahilden sessizce, Gemiler kalkar yüreğimden gizlice sözleriyle Orhan Atasoy’un birçok duyguya telaffuz olduğu şarkısı unutulmazlar arasındadır.
İçinde bolca eski denizcilik terimleri geçen efsanevi kitap Amat, bir İhsan Oktay Anar kitabıydı ve çok okunanlar zirvesinde uzun süre gezinmişti.
Gemileri Yakıp Gelen Çağrı
Tarık Bin Ziyad’ın ilayıkelimetullah derdiyle İber yarımadasına adımı attıktan sonra içinde geldikleri gemileri yakarak kafirlere karşı ya zafer ya da şehitlik mertebesine erişmeyi şart koşmasıyla bugünkü İspanya ve Portekiz topraklarında Endülüs gibi bir medeniyetin kurulmasına vesile olması çok ibretliktir. Maalesef Endülüs’ten geriye çok az şey kaldı ancak Cebelitarık olarak bilinen boğaz onunla birlikte anılacak. Ve şu sözü hiç unutulmayacak. “Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır. Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır.”
O Gemi Bir Gün Gelecek!
O gemi bir gün gelecek cümlesi daha önce çeşitli eserlerde de mevcut olsa da en yoğun kullanımı Leyla ile Mecnun isimli absürd komedi dizisinde oldu. Ve bu cümle ezilmişlerin, terk edilmişlerin, yalnız kalmaya mahkum edilmişlerin ümit cümlesi hâline geldi. Dizideki İsmail Abi karakterinin masumane ve samimi bir şekilde ağzından dökülen bu cümle gemiyle getirilebilecek her türlü ümidin spot cümlesi olmaya aday.
Gemiler Gem Vurur, Sorular Gam!
Eskiden dünyanın yuvarlak olduğuna dair delilimiz bir gemiydi. Uzaktan gelen bir geminin önce bacası sonra gövdesi görünür derdi hocalarımız. Şimdilerde uzaktan gelen gemilerin önce füzelerini, sonra silahlı askerlerini görüyoruz. Her gelen gemi barış adına bir namlu doğrultuyorken ve gelişmiş ülkeler gelişmiş bir korsanlıkla malları gasp ediyorken bize zulmün batağından demir almak düşüyor.
Bugün zulmü reddetmek adına kaç gemi kalktı içinizden? Kaç gemi ile denizleri ölçüp, okyanusları biçtiniz. “Denizi denizde, karayı karada yaşa, sınırlarını aşma” diye palazlanan şu modern tanrılar sizin hayallerinizdeki enginliği dedeniz Fatih’ten aldığınızı bilmiyorlar. Öyleyse gemilerinizi karadan yürütün, içinizde dünyayı değiştirme arzusu yanmaya başladığında bir banka oturup geçmesini beklemeyin… Bazen gemi batar, insan yürür, bazen gemi yürür, insan batar… İnsanlığı kurtarmak adına batmayı göze aldınız mı? Her yeni doğan çocuk kıyıdan denize bırakılmış bir gemiyken, siz hangi yanlış sahillerde, kör kayalıklarda takılı kaldınız?
Âmentü Gemisi
1970 yılında yapılan “Amentü gemisi nasıl yürüdü?” isimli kısa film, bir anlamda Türkiye’de yapılan ilk animasyon çalışmasıdır. Film, o güne kadar yapılmış bütün örneklerden farklıdır; Türk hat sanatının eski ustalarının çalışmalarını çıkış noktası yaparak bu hat örnekleri canlandırılmış, hat çizgileri ile bir Osmanlı kayığı denizde kürek çekerek yüzdürülmüştür.
Danışmanlığını, sanat tarihçisi olan Sezer Tansuğ’un yaptığı canlandırma filmi pek çok ödül kazanmış, Fransız 9. Annecy Çizgi Film Şenliği’nde, dokuz yüz film arasından ön elemeyi geçerek festival kapsamında gösterilen ilk özgün Türk canlandırma filmi olmuştur. 1994’te sinemanın 100. yılı dolayısıyla yapılan bir değerlendirme sonucu Türk canlandırma sineması tarihinin en önemli yapıtı kabul edilmiştir.
Sultan Abdülhamid’in Hastane Gemisi
Sultan Abdülhamid sivil ve askeri hastanelerin yanı sıra Deniz Hastaneleri de inşa ettirmiş ancak bunlardan bugüne kadar tek bir gemi belgelenebilmiştir.
Sultan Abdulhamid dönemine ait olan ama kimsenin sözünü etmediği bu hastane gemileri bugün ne ülkemizde ne de İslam ülkelerinde mevcuttur. Gelişmiş pek çok ülkede var olan bu gemilerin özellikleri şöyledir. Açık ve net biçimde hastane gemisi olduğu imlenecek şekilde boyanmalıdır. Her türlü ülkenin vatandaşına sorgusuz sualsiz tedavi sunmalıdır. Hiçbir şekilde askeri amaçla kullanılmamalıdır. Hiçbir zaman düşman gemileri ile çatışmamalı veya onlara engel olmamalıdır. Ayrıca bir hastane gemisini vurmak savaş suçu sayılmaktadır.