Hilal Söylemez
Şeyh Edebali, devletin tesisi için gerekli ilkelerden biri olarak görüyordu aşkı. Hayat, aşk ile kaimdi. Devletin varlığı da insanın varlığı gibi aşk temeli üzerine bina edilmeliydi. Aşkı vasiyet ederken Osman Gazi’nin yüreğine, sevginin fıtratını ifşa ediyordu, çağlar ötesinden: Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise sessizliktedir. Bağırarak sevilmez.Görünerek de sevilmez.
Bu bir haldi. Sessizce gelir, sessizlikle yaşanırdı, aşk. Hava gibi latif, su gibi seyyal. Derinden derine sessiz akan. Hissedilen, tadılan, yaşanan, dile gelmez olan.
Fethi Gemuhluoğlu, bir simyacıydı. Karşısındaki insanın cevherinin, altına dönüştürülüp dönüştürülemeyeceğini deşifre eden bir formül taşırdı yanında; “Sen hiç aşık oldun mu?”. Aşk aynasına düşen iki insan tipi vardı: Hamuruna aşk mayası çalınan ve aşktan nasibi olmayan. Bu bir rızıktı, ezelde taksim edilen.
Bir kez aşık olurdu insan. Ve hep aşık kalırdı. Aşkın izini sürer dururdu insan.
Güzel ses, güzel koku, güzel yüz, ezelde payına aşk düşen aşıkı gezdirir diyar diyar. Sevgilinin yüzüne akseden güzelliği seyreder de farkına varmaz zamanın. Güzel güzeli çağrıştırır. Güzel güzelliğe açılır; güzellik Cemal’e. Bu bir seyrandır sevgilinin yüzüne düşen; bu bir bayramdır aşıkın gönlüne düşen. Her aşıkta, aşkının izini sürer. Her hikaye, kendi aşkının izdüşümüdür. Aşk her zaman tektir, çoğullanamaz. Sevgili gider, sevgili gelir; aşık, aşk makamında. Sevilen, çoğu zaman sevilene rağmen sevilir aşk diyarında.
Güzeller çoksa da, aşk tektir. Aşk, şirk kabul etmez, tevhittir. Cemal’in tezahür ettiği ayna, güzelliğin şiddetinden parçalanmış; her parçaya güzellikten bir pay düşmüştür. Bundandır şairin, sevgiliyi birlerken: “Suna dedimse sen, Leyla dedimse sensin” deyişi.
Ezelde sevilen “Güzel” hatırına sevilir, bütün güzeller. Alemde tek bir aşk hikayesi yazılır ve yaşanır. Aşkı yanlış anlamlandıranlara sitem, aşkın merkezine de selam sadedindedir Karacaoğlan’ın mısraları:
Güzel sever diye isnat ederler
Benim Hakk’tan özge sevdiğim mi var?