Nedim Kaya
Nedense 11 eylülde neredeyse acırcasına Amerikaya katılan ve Afganistan hareketine destek veren müttefikler Irak ve komşuları için kıllarını kıpırdatmak istemiyorlardı. Ne olmuştu? Hani Amerikanın terörle mücadelesine her türlü destek verilecekti. Huntingtonun “Medeniyetler çatışması olacak” sözüne uyanmayan iri devletler bir şeye uyanmaya başlamışlardı.
Değerli Yavrum
Nasılsın?
Biliyorsun iki aydır sana dünyamızın bugünkü düzenini anlatıyordum. Allahın işine bak şu anda sana geçen mektupta “Dünyamızın nöbetçi süper gücü” diye anlattığım Amerikadayım hemde resmi olmasada fiili başkenti New York’ta. Allah izin verirse 6 aylığına buralardayım “yarım kalmış tahsil aşkını tamamlamak için” diyeyim. Zaman zaman sana buradaki psikolojiyi anlatmaya çalışacağım, umarım faydası olur. Daha önce 1430 larda yani İstanbulun Osmanlı tarafından fethinden 20 yıl önce burayı ziyaret eden bir Fransız seyyahın İstanbul hatıralarını okumuştum. Gerçekten üstünden 550 yıl geçmesine rağmen o zamanki psikolojiyi yakalmak açısından çok faydalı olmuştu.
Sana bu satırları yazdığım zaman da yine kritik bir döneme denk geliyor. Şöyle çerçevenin dışına çıkıp tarihi gözümde canlandırmaya çalıştım ve evet: Buralarda “9/11”, “11 Sep” gibi isimlerle tarihe geçen 11 Eylül 2001 olayları tarihte de kalın harflerle yerini alamaya aday gibi gözüküyor. Nasıl geçen bin yılın başlarında tarihe damgasını vuran bir haçlı seferleri dalgası varsa, bu binyılın başlarına ise “Medeniyetler çatışması” dediğimiz ve 11 eylül ile fitili ateşlenen olay damgasını vuracak gibi. Bir kaç yıl önce bir Politolog olan Samuel Huntington tarafından olası bir tehlike olarak deklere edildiğinde, dünyanın dört bir yanında bilim adamları, sosyologlar, politologalar bu düşünceyi deli saçması olarak değerlendirdiler. Hatta ne kadar saçma olduğunu tahlil eden kalın kalın kitaplar yazdılar. Meğerse bu makaleyi yazdığında Amerika dış politikasının teorisini belirleyen “Amerika dış ilişkiler konseyi”nin yılda 4 defa çıkan ve dünyanın en etkili yayın organı sayılan Foreign Affairs (Dış Olaylar) adlı dergisinin başında olan bu adamcağızın bir bildiği varmış da biz devredışı kalmışız. 11 eylül 2001 de 2 kocaman uçak new York’un ve Amerikan kapitalizminin sembolü sayılan 110 katlı ikiz binalara bilinçli olarak çarpıp onları bir çok sivil ile birlikte yerle bir edince medeniyetler çatışmasının fitilleri de ateşlenmiş oldu.(bizim zamanımızda 250-300 kişi taşıyan Boeing ve Airbuslar var kocaman, ama eminim sen bu satırları okurken o kadar da kocaman sayılmayacaklar. 800 kişilik uçakların deneme uçuşları yaptığını biliyorum haberin olsun).
11 eylülü sana anlatmayacağım internetten okursun, konumuz medeniyetler çatışması. İkiz bina olayını sadece ekonomisine veya vatandaşlarının hayat hakkına yönelmiş bir tehdit olarak değil aynı zamanda temsil ettiği medeniyyete ve Ulusal gururuna bir darbe olarak değerlendiren Amerika hareklete geçti. Önce o zamanki şartlarda çok tepki alan, radikal islamın sembolü olması için sırıtır derecede önü açılmış Taliban Afganistanına karşı savaş başlatıldı. Sonrada Dünyanın geleceği için tehlike arzeden silahlara sahip olmaya çalışan, terörü destekleyen, antidemokrat, Gaddar Ortadoğulu politikacı sembolü saddam Hüseyine sıra geldi. O zamalar moralleri yerinde olan ve bu savaşları başlatma onurunun kendilerine ait olduğunu her fırsatta dile getiren Amerikalı yeni Muhafazakarlar (neocon) yine her fırsatta sıranın İran ve Suriye gibi halkını ezen!, bölgenin geleceği için tehlike arzeden! Ülkelere geleceğini ve Büyük Ortadoğu Projesi diye adlandırdıkları projeyi hayata geçirerek bölgeyi sükunete kavuşturacaklarını ifade ediyorlardı.
Bunun için her türlü desteği verecek ilk müttefikleri İsrail hazırdı elde var bir, Geriye kaldı 193. Ama nedense 11 eylülde neredeyse acırcasına Amerikaya katılan ve Afganistan hareketine destek veren müttefikler Irak ve komşuları için kıllarını kıpırdatmak istemiyorlardı. Ne olmuştu? Hani Amerikanın terörle mücadelesine her türlü destek verilecekti. Huntingtonun “Medeniyetler çatışması olacak” sözüne uyanmayan iri devletler bir şeye uyanmaya başlamışlardı; “Krizden maksimum fayda ile çıkma” teorisi işlemeye başlamıştı ve Amerika her kim 11 Eylülü gerçekleştirdiyse ona teşekkür edip bu krizi büyük tarihi bir fırsata çevirme yolunda idi. Daha önceleri Kosovaya krizini fırsat bilerek Avrupanın, sonra Afganistana girerek Rusya ile Çinin, şimdide Iraka yerleşerek Ortadoğu petrollerini kontrol etmeyi engelleyecek her türlü düşmanın ve hatta dostun arka bahçesini ele geçirmiş oluyordu. Buna destek vermek Dünyada önümüzdeki yıllarda ölümcül ehemmiyete sahip olacak enerji olayında bütün gemleri Amerikanın eline vermek olacaktı ki 11 eylül mağduriyyeti için biraz iri bir teselli oyuncağı olurdu.
Neyse canım Dünya destek vermezse vermesin nasıl olsa bölgede annesinin getireceği solucanları bekleyen kuş yavruları gibi sabırsız, demokrasiye aç bir halk vardı. Daha Amerikan ordusu Iraka ayak basmadan cesaretlenecek, Saddamın cesedini getirip General Abuzaid’in önüne koyuvereceklerdi. Bir süre sonra da ver elini İran ver elini Suriye. Bundan o kadar emindilerki Meclisinden yeteri sayıda evet oyu çıkaramayan Türkiye’nin kuzeyden giriş için torağını açmayacak olması hareket tarihini bile değiştirmedi.
Fakat bir problem ile karşılaştılar, bu millet kendilerine arzedilen o güzelim Demokrasi hediyesine pek ağzı sulanarak bakmıyordu. Her halde Saddam korkusu iliklerine kadar işlemişti, Saddamı bir devirelim her şey değişecekti. Ama omadı, Saddam bir kovukta saçı sakalı karışık vaziyette, aşağılanarak yakalanıp idam cezasını bekleyeceği demir parmaklılklara kilitlendi, zorba oğulları delik deşik edilerek tanınmayacak hale gelmiş cesetleri basında teşhir edildi, Saddamın ordusundan bir kişi bile vatandaşın kaderini etkileyecek bir noktanın yakınına bırakılmadı, hala demokrasi isteyen yok. Demokrasi istemeyenler 3,5 yılda 3000 Amerika askeri ile yüzbinlerce onlara yardım eden, etmeyen yerliyi öldürüldüler. Ganimetten payını almak için üşüşen batılı iş adamı, sanayici, petrolcü, gazeteci her kimi yakaladılarsa geldiklerine pişman ettiler. Bu pişmanlığa her geçen gün sayısı artan Amerikalı generallerde dahil olunca burada herkes en az zararla ve karizmayı çizdirmeden nasıl kaçacaklarını hesabını yapımaya başladı. Artık gazete, televizyon ve dergiler bu konuyu işleyen makale ve röportajlarla dolu. Bütün bunların yanında batı basınında bölgeye müdahaleyi haklı çıkarmak için yapılan ve müslümanları vahşi gösteren yayınlar maalesef gayrı müslim ülkelerde “İslamofobia” denen İslam korkusu olayını başlattı. Artık herkes sakin tabiatlı, efendi komşusunun evinin bodrumunda neler hazırladığını endişe ile merak etmeye başladı. Bir çoğu hiç bir zarar görmediği Müslüman komşusunu artık istemediğini ilen etti ve işte “hoşgeldim Medeniyetler çatışması!”.
Evet evlat biraz sıkıcı olduğunu biliyorum ama medeniyetler çatışmasının nasıl başladığını anlatmalı idim, İnşallah tahmin etttiğim gibi olmaz ama tahmin ettiğim olur da bu yılları tarihte temsil eden olay “Medeniyetler şatışması” olursa cahil kalmanı istemezdim.
Gözlerinden öperim.