Dövüş teknikleri esas itibarıyla Uzakdoğu dinlerinin felsefesinin figüratif elemanlarıdır.
Sinema, Hollywood’ un verdiği balans ayarlarıyla öyle ya da böyle hemen hemen her yere girmiş bir sektör. Seyircisini pembe bir rüya içine atar. İşte insanın en savunmasız olduğu an budur. O anda insanoğluna her şey kolayca iletilebilir. Tabiî ki bu anı ve insanların o andaki kıvamını Hollywood yapımcıları da harikulade bilmekteler…
Çoğu zaman fark etmeyiz en sevdiğimiz yabancı filmin ağzımız açık seyrettiğimiz sahnelerinden birinde süper kahramanımızın dilinden dökülen İncil ayetlerini. Öyledir ki kahramanımızın karşısındaki insan her hangi bir konudan bahsetmeye başladığında bizimkinin aklına ezberden İncil’den parçalar gelir. Karşısındakini hayran bırakır. Belki biz de hayran oluruz…
Batı sinemalarındaki etki böyleyken doğu sinemalarında iş daha da vahimdir. Bizim delikanlılarımız karateyi Bruce Lee den kung-fu yu Jackie Chan den öğrenir. Eskiden topluca vurdulu kırdılı filmlere gidilirmiş. Sinema çıkışı kendi üzerlerinde filmden kaptıkları birkaç figürü uygulayıp birbirini sakatlayan çok insan geçti bu topraklardan. Dövüş teknikleri esas itibarıyla Uzakdoğu dinlerinin felsefesinin figüratif elemanlarıdır. Biz hareket yapıyoruz sanarken farkında olmadan adamların dininin bir nevi semahını yapıyoruz.
Gelelim Müslüman ülkelere… Mesela ülkemizde çok az filmde namaz sahnesi geçer. Türk filmlerinde namaz denince akla cenaze namazı gelir. Farz olan tek namazdır sektörde. Namaz kılarken yakın çekim gözyaşları da sayılır süper kahramanımızın. Kur’an’dan ayet okuma neredeyse hiç olmaz. Buna kesin cevaplar verecek kıvamda değilim ama işin açığı bu, ülkemizde sinema sektörü daha çok siyaseti içerir, din son planda gelir.