Olaydan medya organlarında yayınlandıktan bir iki gün sonra haberdar oldum. Bir internet haber portalından okudum 17 aylık bebeğin başına gelenleri. Herhalde bir süre 17 aylık bebek deyince hatırımıza bu haber gelecek ve yüzlerimizi buruşturacağız. Aklımız insan olma hali ile bu olay arasında bir bağlantı kuramayacak, buğz edeceğiz kalbimizle.
Haberi gördüğüm web sitesinde bu küçük kızın durumu, yanındaki üç haber ile bir karenin dört köşesini oluşturuyordu sanki. Sebepler ve sonuç der gibiydi bu haberlerin birbiri ile bağlantısı. Bir Türk filmi çekiliyormuş. Filmin üzerine oturduğu temel: şehevî hayaller. Erkek öğrencilerin hanım öğretmenleri ve aynı okuldaki kız arkadaşları üzerinde kurdukları hayaller. Bu haber diğer üç haberden pek de farklı değil. Televizyonlardaki çocuk bezi reklamlarına kadar inen bir “cinsel rol modeli” oldukça ne N.B.B’ler bizi şaşırtsın ne de liselerde cep telefonu ile kaydedilip internetten bu “pazara” sunulan görüntüler.
“Kainat boşluk kabul etmez” düsturunca öncelikle “içlerimizi” doğru, sağlam bilgilerle doldurmalıyız ki “kötü”ye yer kalmasın. Çocuklarımız güzelle beslenince çirkini zaten kabul etmeyecekler. Siz ne kadar ‘koruduğunuzu’ düşünseniz de elbet bir gün onlara biri bunu sunacak. Kötü ile iyi arasında bir tercih –bazen bu tercihin farkına bile varmadan- yapmak zorunda kaldıklarında, düşünmeden iyiyi seçebilmeleri için anne karnından başlayan bir çaba ile onlara “iyiyi” aşılamak zorundayız. Yalnız bu asla “dilimde tüy bitti namaz kıl diye diye!”, “izleme şu filmleri!”, “yine bilgisayar başındasın biraz Kur’an okusan ölür müsün?!”, “ne zaman ders çalıştığını göreceğim?” demek değil.