
İbrahim Refik
Osmanlı toplumunda bir Ermeni ve Rum ailesinin yapısı ile Müslüman ve Türk ailesinin yapısının birbirine çok yakın olduğunu...
Mesela tarihi kayıtlara göre Ermeni kadınlarının çarçaf giydiklerini, kaçgöç konusuna titizlikle riayet ettiklerini ve yabancı bir erkeğin gözünden çıplak kollarını bile sakındıklarını... Bunun da ötesinde, 19. yüzyılda bile Girit’in dağ köylerindeki Rumlar arasında da kaçgöçün geçerli olduğunu...
Arnavutluk’ta Müslüman mahallelerinde oturan Hıristiyan kadınların da peçe ve çarşaf giydiklerini ve Ermeni kadınlarının yüzlerine kırmızı yünden bir peçe taktıklarını...
Aynı şekilde Kapadokya ve Çukurova’daki Ermeni kızların da Müslüman hemcinsleri gibi erkeklerden uzak durduklarını, yani kaçgöç olduğunu ve nişanlı bir çiftin bile kural olarak birbirlerine birer yabancı gibi davrandıklarını...
1913’te ülkemizi ziyaret eden Macar antropolog Béla Horváth’ın şu gözlemlerinin de bu anlatılanları doğruladığını:
“Kadıların ve erkeklerin birlikte eğlenmesi o zamanlar son derece ender görülen bir hadise. İslam ahlakının yasakladığı bu hadise daha sonraları Anadolu Hıristiyanları tarafından da benimseniyor; onlar da kadın ve erkek ayrı cemiyet hayatı sürdürmeye başlıyorlar: Yabancı kadınlar ve erkekler dışarıda birbirleriyle konuşmuyor, birbirlerine bakmıyor, birlikte yürümüyorlar. Hatta dostlar arasında evlerde bile kadınlı erkekli aynı odada bir araya gelmek çok ender karşılaşılan bir durum.”