İnsanlara güzel örnek olmak, Müslümanların olmazsa olmaz görevlerinden biridir. Özellikle önde gidenlerin yani sorumlulukları büyük olanların bu hususta daha da dikkatli ve hassas olması gerekir. Hak ve hukukun ayaklar altına alındığı, bırakın şüpheli şeyleri, helal ve haram hassasiyetinin kaybolduğu günümüzde Halife Ömer bin Abdülaziz’in yaşadığı şu hadise ne kadar anlamlıdır:
O, bir gece evinde otururken vezirlerinden biri kapıya geldi.
Halife:
"-Böyle vakitsiz ziyaretinizin sebebi nedir?" diye sordu. Vezir:
“Müzakere etmemiz gereken mühim bir mesele için geldim. İmkân varsa ayrı bir odada görüşebilir miyiz?" cevâbını verdi. Ömer bin Abdülaziz:
"-Ayrı bir odada meseleyi müzakere için başka kandilim yok. Beytül-mal`den ancak bir kandile yetecek kadar yağ almaktayım, onu da ailem ile birlikte kullanıyorum." dedi.
Vezir:
"-Yarın için size ayrılan yağı Beytülmal`den alsak olmaz mı?" diye sordu.
Bunun üzerine Halife Ömer, "Olur." diyerek bir senet yazdı ve veziri, Beyt’ül-mal’in sorumlusuna gönderdi. Sorumlu kimse senedi okuduktan sonra:
"-Bu, padişahın yarınki hakkının senedidir. Bu yüzden sadece bu sened yeterli değildir. Halife`nin, yarına çıkacağına dâir bir senet de imzalaması lâzımdır; bu senedi de getirmeniz gerekir." cevabını verdi.
Bu cevap üzerine çaresiz kalan vezir, kendi evinden tedarik ettiği yağ kandilini alarak tekrar halifenin huzuruna çıktı. Görüşmek istediği meseleyi müzakere edip karara bağladıktan sonra vezir, Halife`ye hitaben:
"-Efendim, Beytülmal`den aldığınız şeylerin kâfî gelmediği görülüyor. Emir buyursanız da Beyt’ül-mal’den biraz daha imkân elde etseniz ve bunun bir kısmını biriktirerek vefatınızdan sonra evlât ve torunlarınızın zarurî ihtiyaçları için bıraksanız?!" dedi.
Bu teklif karşısında Ömer bin Abdülaziz şu muhteşem cevabı verir:
“–Eğer benim geride kalan evlâtlarım sâlih kimselerden olurlarsa, onların sıkıntıya düşmelerinden korkmam. Zîrâ Cenâb-ı Hak, “Allâh, sâlih kullarının velayet ve vesayetini bizzat bizzat kendisi üstlenir.” (el-A’râf, 196) buyurmuştur. Cenâb-ı Hak, onların velîsi ve vâsîsi olduktan sonra onların ilerde karşılaşacakları hallerden hiç endişe etmem. Yok, sâlih değil de sefih olacaklarsa böyleleri hakkında da yine Kur’ân-ı Kerîm’de, “Mallarınızı sefihlere vermeyiniz…” (en-Nisâ, 5) buyrulmuştur. Bu nehy-i ilâhîye rağmen sefih olacak çocuklarıma mal mı toplayacağım!” (Ebü’l-Ûlâ Mardin, Huzur Dersleri, İstanbul 1966, II-III, 769-770)