Nedim Kaya
Süper devimiz süper teknolojiler ve süper bir ekonomik çarka sahip. İnsanları büyük evlerde oturup, büyük arabalar sürüp, büyük hamburgerler aşırıp, büyük külahlarda dondurma yalayıp, büyük tuvaletlere def’i hacet etmeye alışmışlar. Darlıkta bollukta bu alışkanlıklarından zerre geri adım atacak halleri yok.
Değerli yavrum!
Geçen mektupta sana dünyamızın düzeninden bahsetmiş, karmaşık gibi görünse de aslında mahalle hayatından pek farklı olmadığını, Mahallede olduğu gibi dünyada da bir abi devlet olduğunu, bu abiye yaranmaya çalışan diğer devletler olduğunu, arasıra kabadayının kafasını bozan aykırı devletler olduğu gibi yanına geçip “var mı ikimize yan bakan” diyen daha az iri kabadayılar olduğunu yazmıştım.
“Şu an mahallenizin abisi kim” diye sorarsan “Dünyanın tek süper gücü” diye tabir edilen ABD yani Amerika Birleşik devletleri cevabını alırsın. Bizden önce yani bin küsür yıl önce Romalılar hakimmiş, uzun yüz yıllar sürmüş hakimiyet, derken Osmanlı devleti ekseriyeti tek hakim olmak üzere 600 yıl, 19. yüzyılda tek ülkeye mal edemeyeceğimiz Avrupa hakimiyeti ve 20. yüzyılın başlarında başlayan ABD ve Sovyetler birliği hakimiyeti. Sovyetler Birliği 1990`lı yıllarda havlu atınca şu anda ABD tek başına hakimiyeti ele almış, aldı desek daha doğru olur çünkü şahit olduğumuz bir proses. En çok İbni Haldunun “medeniyetler de insan biyolojisi gibi; doğar, büyür, doğurur ve ölür” kuramına inanmka istiyorum. Eğer bu doğruysa son zamanlarda medeniyetlerin ömrüde insan ömrü gibi kısa olmaya başladı. Düşünüyor musun geçen yüzyılın sonlarında Avrupalı filozoflar artık Dünya medeniyyetinin Avrupa itibarı ile tekamülünü tamamladığı, bundan sonra yapılacak tek işin bu medeniyyeti tüm dünyaya yaymak olduğu konusunda imanlı bir inanca sahip idiler. Oysa derenin altından ne sular aktı. Sahi merak ediyorum bizim medeniyyet ne hale gelmilştir sana ulaşana kadar.?
Süper gücümüzle aramız gayet iyiydi, ta ki diğer kabadayı yani Sovyetler Birliği yıkılana kadar. Süper devimiz süper teknolojiler ve süper bir ekonomik çarka sahip. İnsanları büyük evlerde oturup, büyük arabalar sürüp, büyük hamburgerler aşırıp, büyük külahlarda dondurma yalayıp, büyük tuvaletlere def’i hacet etmeye alışmışlar. Darlıkta bollukta bu alışkanlıklarından zerre geri adım atacak halleri yok. Nüfusun yarısından çoğu obez. (Geçen mektupta yaşadığımız ilkleri yazarken unuttum; dünya tarihinde ilk defa geçen yıl yani 2005 yılında aşırı kilolu insanların sayısı -bunlardan biri de maalesef deden- açlık sınırının altındaki insanların sayısını aşmış durumda.) Hal böyle olunca dünyamız bu refahı karşılayacak enerjiyi karşılayamamak korkusu ile karşı karşıya. Ana enerji kaynakları petrol, güneş enerjisi ve nükleer enerjiler. Güneş enerjisinden hakkıyla yararlanmak henüz çok uzak bir hayal. Gerçi gelişmiş ülkelerin bu teknolojiyi ürettiği ama petrolün temin ettiği hakimiyet şansı sebebiyle geliştirmekte aceleci davranmadıkları iddia edilmekte ama kim bilir? Petrol rezervlerinin bugünkü harcama rakamları ile ekseriyetinin 40-50 yıl, en zengininin ise 80-90 yıl ömrünün kaldığı biliniyor. O zamana kadar bu kaynaklardan kaymak payını almak konusunda kıyasıya rekabet var.
Nükleer enerjiye gelince bu enerjinin iki yan etkisi var. Biri etrafa yaydığı radyasyon yüzünden dünyayı daha güvensiz hale getirmesi, ikincisi ise bazı müdahalelerle nükleer silah elde etmeye imkan sağlaması ki bu dünyayı daha daha güvensiz hale getiriyor. Geçen sene okuduğum bir rapor özetini bu günlerde sayıları mantar gibi çoğalan diğer raporlar arasına gömmek isterdim ama raporu hazırlayanın Amerikan Savunma Bakanlığı-Pentagon olması kafamı karıştırdı. Rapora göre yaşlı dünyamızı hor kullanmamızın sonucu olarak oluşan küresel ısınma iklimlerde keskin değişikliklere sebep olacak, muhtemelen 2021 yılından itibaren bugün yaşamaya elverişli bir çok coğrafya yaşanamaz hale gelecekmiş. Bu durumda ülkeler kitlesel olarak yer değiştirme yani göçme ihtiyacı hissedecekler. Bunun sonucunda vatan arayışı başlayacak. Yaşlı gezegenimizde insan oğlu tarafından işgal edilmemiş bir tek nokta olmadığı için de ancak başka bazı ülkelerin vatanına elkoymakla amaç hasıl olacak. Burada nükleer ve biyolojik silahlar devreye girecek, nükleer silahı olmayan ülkelere kolayca “kış-kış” yapılabilecekken bu güce sahip olanlar kovboy filmlerindeki tüfekli ev sahipleri gibi pencereden taciz ateşi açabilecekler. Bu gün nükleer silaha resmen sahip ülkeler 4 hakim ülke iken, fiilen yedi sekiz ülke bu imkana sahip. Hakim abileri en çok korkutan başka ülkelerinde bu imkanlara sahip olmaya çalışması. Bunu engelleyen hukuki düzenlemeler ve tedbirler almışlar ama bazen yaramazlık yapanlar çıkıyor işte. İşin ilginci hiç kimse neden sizde varda bizde olmasın diyemiyor. Kısacası evladım biz bu güvensiz ortamdayız sizin yerinize olmayı istemezdim doğrusu. Ne garip değilmi.? Her halde benim neslim yarını bu güne göre daha karanlık gören ilk nesildir.
Devlet denen kurum hala var mı, varsa aralarında sınırlar kalktı mı yoksa yeni başlayan bir alışkanlıkla araya yüksek voltajlı elektrik verilmiş duvarlar mı örülüyor? Birleşmiş Milletler ne alemde, yoksa tek dil, tek devlet olayına geçildi de gerek kalmadı mı? Sahi dinler ne alemde, her dernek kendi dinini ilan ediyor mu? Üç kitabi din ne alemde? Senin zamanında hangi dinin dindarlarına terörist diyorlar?
Yine de senin zamanında olup şunları görmeyi isterdim. Devlet denen kurum hala var mı, varsa aralarında sınırlar kalktı mı yoksa yeni başlayan bir alışkanlıkla araya yüksek voltajlı elektrik verilmiş duvarlar mı örülüyor?. Birleşmiş Milletler ne alemde, yoksa tek dil, tek devlet olayına geçildi de gerek kalmadı mı?. Sahi dinler ne alemde, her dernek kendi dinini ilan ediyor mu? Üç kitabi din ne alemde? Senin zamanında hangi dinin dindarlarına terörist diyorlar? Bu terörist konusunu anlamadın değil mi? Gelecek mektupta yazayım en iyisi, çünkü o konuya vakıf olmazsan bizim zamanımızı tam analiz etmen hakikatten zor olacak.
Daha yazardım ama yerim kalmadı, bundan sonra anlatacağım her şey dünyamızın bugünkü düzeni ile ilgili bilgilerine bilgi katacak zaten. Gözlerinden öperim.