Geçtiğimiz Aralık ayının başında, 83 yaşında kaybettiğimiz Mustafa Sungur ağabeyin cenaze merasiminde oğlunun ifadeleri ne kadar da güzeldi: “Babamın her zamanki vasiyeti; Allah için yaşamak, Allah’ı anlatmak ve Allah yolunda hayatı devam ettirebilmekti.”
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin hakkında “fakat o hiç sarsılmadı” dediği zat, “nur kahramanı” olarak nitelendirdiği biri, “manevi evladım” dediği belki de tek kişi. Müşfik tavırlarıyla herkesin sevdiği, saydığı bir insan. Her haline şükreden bir numune şahsiyet. Herkesin ağabeyi ve derdini seven adam: Mustafa Sungur ağabey
1929 yılında Kastamonu’nun Safranbolu kazasında doğar. Gölköy Köy Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra kendi köyüne öğretmen olarak tayin edilir. 1945’de henüz 16 yaşında iken evlenir ve 7 çocuk sahibi olur.
Safranbolu’da birkaç Risale-i Nur talebesi ile tanışır ve ardından heyecanla Üstad Bediüzzaman ile tanışmayı bekler. Bu heyecanı şu şekilde dile getirecektir: “Emirdağ’a gelinceye kadar yolda heyecanımız son hadde varırdı. Üstad’a kavuşabilmekteki sonsuz sevinç ve iştiyakımıza had yoktu. Evet, orada Emirdağ’da birisi vardı, birisi oturuyordu. Varlığımızın bütünü ile ona bağlı idik. Sanki o bizim her şeyimiz idi. Bizim kalplerimizi derinden derine ona yönelten, onda gördüğümüz şefkat, merhamet idi.”
Mustafa Sungur ağabey, bu tanışmanın ardından askerlik hariç bütün vaktini Üstad’ın yanında geçirir. Bediüzzaman Said Nursi gibi sıkıntılı bir hayat geçirir. Üstad’a talebe olduktan 1 yıl sonra 1948’de Afyon’da tutuklu bulunan Üstad’ı ziyarete gider ve dönüşünde uzunca bir mektup yazar, annesine de “ana bana dua et, Üstad’ın yanına gideyim” der. Arzusu kabul olur fakat bu mektubun kendisini hapse götüreceğinden habersizdir. 6 ay sürecek bir mahkumiyet hayatı yaşar, memuriyeti elinden alınır. Fakat Üstad’ının yanında olmaktan dolayı oldukça memnundur. Çeşitli işkencelere maruz kalır ama bunlar kendisine vız gelir. Tüm bunlara bir mektup ve dua sebep olmuştur.
Samsun merkezli yayın yapan Büyük Cihad adlı gazeteye yazı göndermesi istenir, yazıları gönderir, ardından tekrar dava açılır, 1953’te bir süre Ankara’da hapis yatar. Bediüzzaman, bu sıkıntılarından dolayı Mustafa Sungur ağabeye bir başkası aracılığıyla şunları söyler: “Ona mahkemeler hücum etti, emniyette çok sıkıntılar çekti. Milli Eğitim zulmetti. Hapislere atıldı. Fakat o hiç sarsılmadı.” Bazı zahmetlerde rahmet vardır. Bu hapis de bazı rahmetlere vesile olur. Mustafa Sungur ağabeyin koğuşunda kalan birçok kişi İslam ve onun güzellikleri ile, Risale-i Nur ile tanışır.
1950’li yıllarda Bediüzzaman hazretlerinin çeşitli defalar “seni Rusya’ya göndereceğim, orada medresemi açacaksın” dediği söylenir. SSCB’nin dağılmasının ardından ilk defa Tiflis’de Nur medresesi açmak kendisine nasip olur. Tiflis’in ardından, Rusya, Azerbaycan ve Orta Asya, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ve daha birçok ülkede medrese açılmasına öncülük eder.
Risale-i Nur’ların latin harflerle basılması kararının ardından Üstad, Mustafa Sungur ağabeyi basımın başında durması için gönderir. Bu, Üstad’ın kendisine ne kadar çok değer verdiğinin –belki de- en açık göstergesi olur. Üstad ile son görüşmelerinde, Üstad’ın kendisine şunu söylediği rivayet edilir: “Sungur, hayatınla hayatım devam edecek!”
Üstad Bediüzzaman hazretlerinin vefatından sonra Mustafa Sungur ağabey cemaati derler, toplar. Dağılmaması ve bölünmemesi için olağanüstü çaba sarfeder. Bu uğurda karakollara, mahkemelere ve hapislere düşer. Bediüzzaman’ın fikirlerinin yayılması için var gücü ile son nefesine kadar çalışır. Tebliğ amaçlı çok sayıda seyahat gerçekleştirir. Neredeyse tüm Anadolu’yu dolaşır. Risale-i Nur okumaları tertipler. Cemaatin ders faaliyetlerine devam etmesi için özel gayret sarfeder.
Ömrünün son demlerinde hastalığı ağırlaşmasına rağmen oruç tutmaya devam eder. Ahmet Akgündüz, Mustafa Sungur ağabey hakkında “O, Risale-i Nur’ların termometresidir” der, oldukça isabetli bir teşhis olur bu. Kendisi hem ‘bu gökkubbe altında hoş bir seda bırakmış’ hem de bir Risale-i Nur bekçisi olmuştur. Üstad’ın talebelerinden Mehmet Kırkıncı kendisi hakkında “hayatını bu Risale-i Nur uğrunda, Kur’an hizmetinde feda etti, onun hizmeti yerleri gökleri dolduran bir hizmettir, Allah yaptırdı o hizmeti, Cenab-ı Hakk lutfetti” der.
Geçtiğimiz Aralık ayının başında, 83 yaşında kaybettiğimiz Mustafa Sungur ağabeyin cenaze merasiminde oğlunun ifadeleri ne kadar da güzeldi: “Babamın her zamanki vasiyeti; Allah için yaşamak, Allah’ı anlatmak ve Allah yolunda hayatı devam ettirebilmekti.”