Kapitalist dünyada yeni tüketicilere ihtiyaç duyulmakta, alıcıların güle oynaya tüketmesi arzulanmaktadır. Giyim alışverişi ile eğlencenin sanki eş anlamlı kelimeler gibi kullanılması ve lanse edilmesi bunun en büyük göstergesi. Bugün gelinen noktada biraz saygınlık, değer, aidiyet, farklılık ve cazibe adına her gün kumaşlarla didişip duruyoruz.
Giyimin bir hayat tarzını ifade ettiğine, kişilerin giyimle farklılaştıklarına inanılıyor. Dikkat çekici bir farklılık ihtiyacı, giyimle tatmin edilebiliyor. Bu manada giyim, bir iletişim biçimi de kabul edilebilir. Örselenmiş hayatlar duydukları acıyı, sıkıntıyı değişik giyim tarzları ve aşırılıklarıyla kapatmaya çalışıyor. Giyim aynı zamanda, öteki sınıfa hükmetmeye yarayan da bir mekanizma. Sosyal statüler âlemi ile hayat biçimleri âleminin haritalarını üst üste koyarsak, hangi hayat biçimlerinin hangi sosyal grupları temsil ettiğini görebiliriz. Kadınlar için süslü giyinmek sadece cinsiyete değil, sınıfsal ayrımcılığa da işaret ediyor; dindar olanları için de bu durum ne yazık ki değişmiyor.Dışarıda gördüğünüz tesettürlü dindar kadınların ilk önce dindarlıkları mı sınıfları mı aklınıza geliyor? Tekstil ve hazır giyim sanayindeki üretim hızı ve kolaylığı, giyim maliyetlerini çok düşürerek elde edilebilirliği kolaylaştırdı. Kolay elde edilen giysiler hızla yayılarak, çabuk göz doygunluğuna ulaşıyor. Farklılık adına elde edilen giysilerin, çok üretilip çok tüketilmesi, sürekli yeni tasarım talebini de canlı tutuyor.
Çağın insanı böylece, çabuk tüketme ve sürekli yenilenme ihtiyacını karşılayan modaya bağımlı hale getirilmiş oluyor. Modanın satıcıları, kadınlar söz konusu olunca çift taraflı bir karakter sergileyebiliyor. Bazen önerilen değerli kumaşlar, zarif, seçkin, ahlaklı kadın görünümünün yerine, günlük hayatın atık ve değersiz malzemelerini kullanan, pespaye şekilli, ne idüğü belirsiz giysiler öne çıkarılabiliyor. İnsanın kendine yakışanı giymesi, tarz belirlemesi, kişisel olduğu kadar aynı zamanda metadır. Kapitalist dünyada yeni tüketicilere ihtiyaç duyulmakta, alıcıların güle oynaya tüketmesi arzulanmaktadır. Giyim alışverişi ile eğlencenin sanki eş anlamlı kelimeler gibi kullanılması ve lanse edilmesi bunun en büyük göstergesi. Bugün gelinen noktada biraz saygınlık, değer, aidiyet, farklılık ve cazibe adına her gün kumaşlarla didişip duruyoruz.
Bir de televizyonlarda kültürsüz, köksüz, tarihsiz giyinme, giyindirme ve güzelleştirme programları mevcut. Bir ara bu programlardan biri “baştan yaratma” olarak da adlandırılıyordu. Kadınların aşağılandığı, iyi giyinmenin sadece dekolteden ibaret kabul edilip, teşhirciliğin adeta övüldüğü programların birinde, kırmızı pijamalı, feminen modacının, yarışmacı kadına: ‘‘Bu ne böyle? Nene Hatun gibi giyinmişsin’’ diyerek hakaret etmesi, bu safhadan sonra ne Erzurumluları ne de RTÜK’ü ayaklandırır boşuna ümitlenmeyin. Nene Hatun’a benzerlik üzerinden dün’e çoktan hapsedildiniz zaten.