Hayatın içerisindeki her ânı hoşgörü ve sabır çerçevesinde değerlendirmek, olayları nezaket süzgecinden geçirmek, bizleri daha duyarlı, kenetlenmiş bireyler haline getirecektir.
Otobüs yaklaştı. Arkamdaki kalabalık birden dağıldı ve kendimi en öndeyken en arkada buldum. Kısa bir şaşkınlığın ardından kendime geldim ve diğer yolcular gibi otobüsün kapısına doğru atıldım. Günün yorgunluğu, iş stresi derken bedenimi taşımakta zorluk çekiyordum. Hemen bir yere oturmalı ve otobüsün hareket etmesini beklemeliydim…
Aman Allah’ım o da neyin nesi! Bir teyze feryat figan; ‘Gençlerde saygı yok! Biz böyle miydik?’ diyor. Gençlerin ona öncelik vermemesine kızmış anlaşılan. Haksız da değil…
Ardından bir ses daha yükseliyor. Kucağında bir bebek, genç bir bayan, kendisine oturacak bir yer bulamamış ki, bir eli otobüsün tutma yerlerinde, diğer eli ise bebeğini kavrıyor. Tam bu sırada yanımdaki yolcunun dışarıya bakarak ‘kavga var’ deyişini işitiyorum. Kavga bir yaya ile taksici arasında geçiyor. Taksici kızgın bir şekilde küfürleri sıralıyor. Yayanın da ondan geri kalır bir tarafı yok… Neyse, kafamı tekrar genç bayana çeviriyorum. ‘Kucağımda bebeğim var görmüyor musunuz?(!) İnsanlığınız bu kadar mı?’ diyor. Bir delikanlı bu sözlerden kendisine hisse çıkarmış olmalı ki, oflaya püfleye yer veriyor kadıncağıza…
Otobüs hâlâ hareket etmiyor. Yolcular ise başlıyorlar serzenişe: ’Bu ne kardeşim? Koyun gibi tıkadın bizi. Yeter alma daha yolcu!’ diyor bir amca. Aslında amcamız yolculuk esnasında okuduğu gazetesini biraz indirse, dışarıda aynı onun gibi bir an önce eve gitmek isteyen insanların da otobüse binmeye hakları olduğunu fark etse, serzenişini kendi içinde yaşar, şoföre de kabahat bulmazdı.
Sahi ben ne diyordum? Günün yorgunluğu… Otobüsün içindeki tahammülsüz, sabırsız ve hoşgörüsüz hava, yorgunluğumu aldı götürdü. Yerine hüzün ve pişmanlık geldi.
Hüznümün sebebi, hepsi et ve kemikten yaratılmış insanların, evet ‘insanların’(!) birbirlerine karşı olan tahammülsüzlüğüne, sabırsızlığınaydı.
Bu olay benim için yaşanmış bir ‘kıssadan hisse’ oldu. Otobüs adeta sabra ve hoşgörüye kapattığım kalbime bir sille vurdu!
İnternetin hayatımızı esir aldığı günümüzde, başımızı kaldırıp hayatın içerisine karışmak istiyorsak, bindiğimiz otobüslere bile mana yükleyerek bakmak yeterli olacaktır. Sadece otobüsler değil, hayatın içerisindeki her ânı hoşgörü ve sabır çerçevesinde değerlendirmek, olayları nezaket süzgecinden geçirmek, bizleri daha duyarlı, kenetlenmiş bireyler haline getirecektir.
Cenab-ı Mevla’m, bizleri insanlıktan şikâyet etmenin moda olduğu günümüzde, eleştiri oklarını ilk önce kendimize doğrultmayı, bir Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli gibi hoşgörü sahibi olamasak da, onların hayatlarından hisse alabilmeyi nasip eylesin… Birbirimizin kurdu değil yurdu olmayı nasip etsin…