Osmanlı’dan Cumhuriyet’e hangi yoldan gidilirse gidilsin temas edilmeden geçilemeyecek kişi. Tarifçi, filozof, mütefekkir, âlim, derviş, edep abidesi bir şahsiyet. İlmin ve irfanın aynı bünyede toplandığı ender örneklerden; İbnülemin Mahmud Kemal İnan.
Seksen altı yıllık bir hayatı, öğrenmek, araştırmak, yazmak ve keşfetmek üzere dolu dolu geçirmiş bir zat. Müstesna bir kişilik. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e hangi yoldan gidilirse gidilsin temas edilmeden geçilemeyecek kişi. Tarihçi, filozof, mütefekkir, âlim, derviş, edep abidesi bir şahsiyet. İlmin ve irfanın aynı bünyede toplandığı ender örneklerden; İbnülemin Mahmud Kemal İnan.
Mahmud Kemal 17 Kasım 1871’de Beyazıt semtinde doğar. Rumeli beylerbeyi ünvânına sahip Mehmed Emin Paşa’nın oğludur. Midhat Cemal’in ifadeleriyle “üç padişah devrinin çamurları içinden tertemiz alınla çıkan” biridir babası. Soyu baba tarafından Hz. Hüseyin’e dayanır. İlk resmî eğitimine Sıbyan Mektebinde başlar ve 1885’te Şeyhzade Rüşdiyesi’nden mezun olur. Mekteb-i Mülkiye’nin yatılı kısmına başlar fakat bitiremez, dinleyici olarak Mekteb-i Hukuk derslerine devam eder. Devrin geleneğine uygun olarak küçük yaşlarda önce babasından daha sonra dönemin tanınmış hocalarından özel dersler almıştır. Bu hocalar arasında Mehmed Akif’in babası, Fatih müderrislerinden İpekli Mehmed Tahir Efendi de bulunur. Tefsir, Hadis ve Fars edebiyatında dersler alarak kendisini oldukça iyi yetiştirir. Ayrıca meşhur hattat Hasan Tahsin Efendi’den hüsn-i hat dersleri alır ve icazet sahibi olur. Bir yandan resmî eğitimini tamamlamış, diğer yandan bu alanlarda uğraş vermiş, öteki taraftan da Fransızcayı öğrenmiştir. Karşımızda oldukça gayretli, ilim aşığı, zeki ve geleceği parlak genç bir Mahmud Kemal vardır.
Bab-ı Âli’de 33 sene süren memuriyet hayatına 1889’da başlar. Kâtiplik ve başkâtiplik yapar. 2. Abdulhamid’in tahttan indirilişi sonrasında Yıldız Saray’ında evrakların tasnifi ve tetkikinden sorumlu olur. 1914’de Evkaf-ı İslamiye Müzesi’ni kurar. 1922’de Divan-ı Hümâyun büyükelçiliğine tayin edilir. 1921’de Takvim-i Vekayi gazetesini yönetir. Cumhuriyetin ilanından sonra 4 yıl kadar Vesaik-i Tarihiye Tasnif Heyeti başkanlığı yapar.
“Çocuk denilecek yaşta Bab-ı Âli’ye girdim, ilga edildiği gün çıktım. Oraya devam ettiğim müddetçe 16 sadrazam ile birlikte çalıştım” der İbnülemin. Fikirlerin, alışkanlıkların, gelecek tasavvurlarının kısaca hemen her şeyin tarihin mezarlığına gömüldüğü, nisyan kuyusuna atıldığı bir devrin hercümerci içerisinde mazinin yeniden nasıl inşa edilebileceğinin yollarını gösterir, Cumhuriyet’in kuruluşuna doğru giden sürecin, mensubu olduğumuz kadim dünyadan neleri götüreceğini bilmenin şuuruyla eserler yazar, “onunla bir devir kapandı” diyenlere inat bir devrin öyle kolayca kapanmayacağını ispatlarcasına, kurumaya başlayan bir devri bereketli bir devir haline getirir. Bu devrin hasenat defterini tutan İbnülemin’i defterin en başına yazmak gerekir.
Modernleşmenin sebep gösterildiği problemlere bir de İbnülemin’den gitmek lazım. İbnülemin’in hikayesi aslında modernleşmenin tarihidir. Hasan Ali Yücel’in İbnülemin için söylediği “Mahmud Kemal Bey, mazi gibi görünen haline rağmen tamamiyle bugündür” sözünden hareketle söylüyorum bunu. İbnülemin, modernleşen Osmanlı bürokrasisinde zirveye çıkan bir insan. Birçok ilke tanıklık eden biri. İlim ve irfanı birlikte almış, medresenin ve tekkenin tadını aynı anda tatmış bir şahsiyet. İbnülemin’in fikirleri daha çok Ahmet Cevdet Paşa vadisinde yön bulur. Başka bir deyişle Ahmet Cevdet Paşa, İbnülemin’i müjdeler. Paşa’da başlayan çizgiler İbnülemin’de gediğine oturur.
İbnülemin dini bütün kuvvetli bir Müslümandır. Dârul Kemal diye adlandırdığı konağı, sohbet meclislerinin kurulduğu bir yerdir. Konağın mürşidi de kendisidir. Meclisleri hem bir akademi mahiyetindedir, hem de yüksek sohbet, zevk ve eğlencelerle geçen bir mekandır. Devrin dini, siyasi ve fikri tarafları temsil edenlerin yolu İbnülemin’in meclisinden geçer. Bir araya gelmesi pek de mümkün olmayan vasıflı insanları bir araya getirir bu meclisler. İbnülemin hem bu meclislerde farklı fikirleri bir araya getirir hem de eserlerinde. Sadrazamlar, şairler, hattatlar ve musikîşinasları anlattığı eserleriyle bütün bir Osmanlı Türklüğünü tanıtmış, aynı zamanda Osmanlı Türklüğüne vücut veren her şeyi şahsında toplamış birisidir.
İbnülemin kaleme aldığı eserler itibariyle şerh ve zeyl geleneğinin en güçlü belki de son temsilcisidir. Hemen hemen tüm eserlerinde aynı davayı güder. Son Hattatlar isimli kitabın girişinde de görüldüğü gibi, Cumhuriyet inkılaplarının götürdüğü şeylere dair bir eleştiri birikimi kaleme alır hep. Cumhuriyet’i, modernleşmenin sebep olduğu buhranın neticesi olarak yorumlar.
Hayat felsefesi “nefs-i nas ile hayrün nas”dır. Yani başkalarına yararlı olarak insanların hayırlısı safına yükselmeyi dert edinir. Hayatlarına şahit olduğu seçkin insanların yaşam öykülerini satırlara döker ve biyografi alanında da otorite olduğunu gösterir. Dil konusunda da ilginç düşünceleri vardır İbnülemin’in. Bir düşünce adamı olarak birçok konuda fikir beyan ettiği gibi, Arap ve İslam edebiyatı üzerinde de çalışmalar yapar ve kültür ve edebiyat dili olan Arapça’nın gerekliliği üzerinden uzunca durur.
Eski Milli Eğitim Bakanlarından Hasan Ali Yücel kendisine “Üstad İbnülemin Mahmud Kemal” diye hitap eder ve onca itiraza rağmen, İbnülemin’in “Son Sadrazamlar” isimli kitabını bizzat bastırır. İbnülemin’in ayaklı kütüphane olduğu söylenir. Hatta şöyle bir Menakıb-ı Hünerveran isimli yayında da paragraf geçer: “Herkes, hepimiz ne zaman tarih-i millimize aid bir tahkik ve taharride sıkılır ve İstanbul’un umumi ve hususi kütüphanelerinden cevab-ı yeis alırsak Mahmud Kemal’e koşarız. O da bilmezse artık o bahis, büsbütün adem ve nisyana kavuşmuş demektir.”
Kendisi ayrı bir biyografi yazısı olabilecek kadar kaliteli bir hayat yaşamış olan Hüseyin Vassaf’ın İbnülemin hakkında yazmış olduğu kitap, İbnülemin’e dair detaylı okumalar yapmak isteyenlerin ilk başlaması gereken eser. Vassaf, burada İbnülemin’in titizliğini, bazen geçimsiz hallerini, insan münasebetlerini, muzipliğini ve daha birçok hususunu yazarken hem doğrudan şaşmamaya çalışır hem de dostunu incitmemeye. Bu kitaptan bir alıntıyla yazıma son veriyorum. İbnülemin 29 Mayıs 1957’de vefat etti. Allah ondan razı olsun, bize de kendisine de rahmet etsin.
“Mahmud Kemal bey asabiyyü’l-mizacdır, ciddidir, seriu’l-infialdir, fevkalade hassastır. Terbiyesizliği, saygısızlığı, laübaliliği, boşboğazlığı, zemmamlığı, temellüku, fessalığı hoş görmez. Meclisinde etvar-ı bi-edebaneyi takınmak isteyenlere derhal edibane, zarifane bir surette kalen mümkün olmazsa halen irşadkar olacak vaz’u tavr alarak o kimseyi daire-i edebe davet eder. Mahmud Kemal Bey şedidüt-tessürdür. Rahm-ü şefkati, hamiyet-i mürüvveti galip olduğundan ahibba’vü asdıkasının değil, tanımadığı bir ademin de duçar-ı elem olmasından müteessirdir.”
Asabiyü’l Mizac: Yaradılışça sinirli olan.
Seriu’l İnfial: Çabuk darılan.
Zemmamlık: Ayıplayıcılık, kötüleyicilik.
Temellük: Kendine mal etme.
Etvar-ı bî edebane: Edepsiz tavırlar
Edibane: Edipçe.
Fesa: Eskimek, vurmak
Zarifane: Güzelce, kibarca
İrşadkâr: Doğru yolu gösterecek şekilde
Vaz’u tavr: Tavır koyma
Şeditü’t teessür: Şiddetli Üzüntü
Rahm-ü Şefkat: Koruyan şefkat
Hamiyet-i Mürüvvet: İnsanlık fazileti
Ahibba’vü Asdıka: Sadık Dostlar
Dûçar-ı Elem: Kedere düşmek, acıya hapsolmak
Müteessir: Üzülmüş, üzüntülü