Lafızda kısa olan öyle sözler vardır ki mânâdaki derinliğinin dibi yoktur. Herkes ciğerinin yettiği kadar dalar.
Zanda Hakikat Yok
“Zan, yalanların en yalanıdır.” Bu bir hadis. “Apaçık bir yalandan daha yalan nasıl olur?” diye düşünürsek eğer şu gerçeğe ulaşırız: Yalanda; en azından yalanın sahibi, söylediğinin yalan olduğu bilgisine yani yalanın hakikatine sahiptir. Oysa zan sahibinde o bile yoktur.
Boşa Okuyoruz
Bilgi, eşyanın birbirleriyle olan ilişkisine denir. Varlığı; “var oluş”a bağlıdır. Bunun yanında kendisini bilebilecek birilerine ihtiyaç duymaz. Öyleyse mesele; bilmek değil işletmektir. Keza; boşa okuyoruz.
Olmasaydı Olmazdı
Özgür irade diye bir şey var. Olmasaydı imtihan abes olurdu.
Zamanının Ötesindeki Bilim
Büyü, zamanının ötesindeki bilimdir sadece. İlmi yaygınlaşmadan evvel (iki yüzyıl önce mesela): Birisi, ortaya bir televizyon koysaydı eğer insanlar ona “sihirli kare” derlerdi bence…
Kederden Kaçılmaz
Kaderden anlayan az. İşte tam da bu yüzden “kederden kaçılmaz.”
Nezaket Sadakadır
Nezaket de sadakadır. Çünkü çoğu zaman muhatabın bundan yoksundur ve sen de sende fazla olandan ona “ihsan” edersin.
Şifalı Yememek
İnsanlar şifayı hep; bitkilerde, gıdalarda, yemekte arıyorlar. Oysa asıl şifa yemekten ziyade yememekte.
Filminin Çıkmasını mı Bekliyoruz?
Korkarım “Kutsallarımıza dokundurtmayız” sloganı bazı Müslümanlarca yanlış anlaşılıyor. O kadar ki kutsal kitabımızı açıp okumuyorlar bile. Bir kısmıysa üşengeçliklerinden yapmıyor bunu. Filminin çıkmasını bekliyorlar zaar.
Kafiyeli Gerçek
“Gerçekler acıdır” sözü galat-ı meşhurdur kanaatimce. Tatlı gerçekler de vardır. Can sıkmayan, hoşa giden, ferahlık veren… Allah gibi. Hatta kafiyelisi bile bulunur. İşte size bir tane: “Allah bonkör, kullar nankör!”
Göz Korkusu
Kalemi sivri olan yazarlar, göz korkutur. Misal; Necip Fazıl. Oysa bir yazarın kaleminin sivri olması kimsenin gözünü korkutmamalı bence. Sahtekâr değilse eğer. İyi bir yazarın; insanların gözüne sokmak istediği tek şey hakikatlerdir.
Adam Yetiştirme Ülküsü
Mesleki emelleri; başarılı olmaktan ibaret olan adamları, teknik anlamda maksatlarına erişmiş bulunsalar dahi kifayetsiz bulmuşumdur hep. Velev ki feriştah olsunlar. Çünkü betona düşen saman alevi gibi; söndüklerinde hiçbir orman tutuşmamıştır arkalarından…
Saygınlık Talep Edilmez
Makamının otoritesini kullanıp, saygınlık “talep” eden “adam” görmedim hiç.
Adamına Göre
Biri bana: ‘‘Allah gönlüne göre versin” dese, derim ki ona: “Bu biraz ağır olmadı mı?!” Bedduanın da bir sınırı var.
Laikler Başardı
Laikler başardı sonunda. Dini ahirete hapsettiler. Müslümanlar artık her işlerini ahirete bırakıyorlar. Nerede bir Müslüman haksızlığa uğrasa; ağzında hep aynı tekerleme: “Yarın ahirette hesabı sorulur…” “Rabbena âtina fiddünya haseneten vefil ahireti haseneten…”i ezbere okuyunca böyle oluyor işte.
Çünkü Onu Sen Yaratmadın
Rivayet odur ki: Duası üzerine Karun’u helak eden Allah, Hz. Musa’ya (a.s.) sitem etmiştir: “Ben onu yere batırırken, Karun senden yetmiş kere yardım istedi de bir kere dönüp bakmadın. Oysa yetmiş kere seni çağıracağına bir kere Allah deseydi ben ona yetişirdim. Çünkü onu sen yaratmadın…” (Feridüddin Attar, Mantıku’t Tayr)
Rabbin Kul Sevgisi
Rivayet olunur ki: Allah’ın Hz. İbrahim’e (a.s.) âlemleri ve içindekileri göstermekte olduğu bir adam; Hz. İbrahim (a.s.) nerde bir kâfir görse “Rabbim onu helak et” diye dua etmiş. Ve Allah kabul etmiş. Ama bunun nasıl bir iş olduğunu anlaması amacıyla; onu kendi oğlunu kurban etmekle sınamış. Evet: Allah’ın kullarına olan sevgisini az da olsa sezebilmek için anne ve baba olmaktan daha iyi bir yol yok.
Hiç Gitmediğimiz Ülkeler
Bir tasavvuf dergisinde; nefsin merhalelerini anlatan bir yazıya rastladım. Emmare, levvame, mülhime, mutmaine, merdiyye, safiye… Sonra yazarına baktım. Tanıyordum: Hiç gitmediği ülkeler hakkında gezi yazısı yazmış… Biz; tasavvufi konularda yazanlar, çoğunlukla böyle yaparız zaten.
Beni Anladığınız İçin Teşekkür Ederim
Bir kadın gördüm: Otobüsten inmeden önce arkadaşlarına: “Beni anladığınız için teşekkür ederim” dedi. Evet, bu; teşekküre şayandır gerçekten de…