Son zamanlarda içim dışım Züleyhâ oldu. Hazret-i Züleyhâ, fikir sokaklarımda koşuşturup duruyor. Ahsen-el Kasas’tan haberdar olduğum günden beri içimde bir burukluk ve meraktır Züleyhâ benim..
Bir fısıltı var içimde:
Daha güzel ne görsen, Züleyhâ’yı hatırla. Ve bir meyve soyarken ve bir kuyu başında ve bir kervan resminde, sıkı bir pazarlıkta ve bir ayna önünde, bir mahkum haberinde, karanlıkta bir süre, her ne rüya görürsen, bir şeylerden kaçarken, sosyetenin içinde, bir garibin işinde, Züleyhâ’yı hatırla… Gördüğün en güzelden daha güzel ne görsen…
O’nun, insanların akıllarında, yırtılan bir gömlek hikayesinin içinde “yırtıcı” olmasından ötürü “yırtıcı” kalmasını hazmedemiyor ve sonraki hayatının çıkarılabildiği kadar ortaya çıkarılıp insanların kalplerine işlenmesini arzuluyorum.
Ne güzel bir cümle duymuştum ben bir zaman:”Zamanın Yusuf’u iseniz, gömleğinizin hangi taraftan yırtıldığına dikkat edin.”
Başta kendim olmak üzere, karşıt cinslerin birbiriyle irtibatında tüm çekinmedikleri için, asrın gençliğine bir mektup yazacak olsam başlığı sanki şöyle olurdu: Başını Eğ de Konuş!
Zira, o gözlere bakışın, bir rûhun gömleğine uzanan nefs elindir!...