Merve Büşra Kibritçi
Langa’da, her köşe başında karşılaştığınız Somalili göçmenler yüzünden halk arasında sokağın adı “Somali Sokağı”na dönüşmüş bile. Bir delilik yapıp gece vakti gitmeseniz bile, gündüz vakti bu sokakları dolaşıp yüzlerce mültecinin berbat evlerde yaşadığına şahitlik edebilir, imkânınız varsa elinizden geldiğince yardımda bulunabilirsiniz. Hemen yanı başımızda, Langa’da, bambaşka bir hayat var.
Cankurtaran sahilinde Çatladıkapı tesislerinin önünden geçerken geniş cilbab ve çarşaflarıyla ilk görüşte Moritanyalılara benzettiğimiz beş altı Afrikalı abla görünce selamlaşarak konuşmaya başladık. Somalili olduklarını ve yaklaşık altı ay önce ülkelerindeki zor şartlardan kaçarak Türkiye’ye geldiklerini öğrendik. Somali bir süredir hayat şartlarını, kültürlerini merak ettiğimiz ve üzerinde çalıştığımız bir yer olduğu için, ayaküstü heyecanlı bir sohbete tutuştuk.
Aksaray civarında akrabalarıyla beraber kaldıklarını söylediler. Yarı Arapça, yarı İngilizce ve çat pat öğrendikleri Türkçe dâhil üç dilde iletişim kurduk. Yaklaşık yirmi seneden beri devam eden iç savaş, son iki yıldır artan kuraklık ve kıtlık onları buraya gelmeleri için zorlamış. “Mogadişu’da güvenlik var mı, sokaklara rahatça çıkabilir miyiz?” sorularımıza ise yanıt vermekte gecikerek birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlar. Mogadişu ve genel itibariyle Somali’de diğer Afrika ülkelerine nazaran tam anlamıyla bir güvenliğin bulunmadığını, ama bu zor şartlarda da olsa hizmete giden Türklerin bulunduğunu biliyoruz.
Afrika Boynuzu olarak isimlendirilen bölgede bulunan Somali Cumhuriyeti, Türkiye’nin yüzölçümüne yakın bir toprak parçasına sahip olmasına rağmen, konu nüfus olunca bir anda küçülmekte. Çünkü bu koca ülkenin nüfusu yaklaşık 9 milyon. Bunun biricik sebebi ise ülkenin bahse değer su kaynaklarının olmaması ve bilhassa da büyük kısmının çöllerle kaplı olması. Zaman zaman kitaplarda bulamadığımız bazı meseleleri danışmak için başını ağrıttığımız Amsterdam’da yaşayan Somalili arkadaşımız Abdurraşid Süleyman’dan öğrendiğimize göre Afrika’da resmi dili Arapça olan 13 devletten birinin de Somali olmasının en büyük sebebi halkın hemen hemen tamamının Müslüman olması ve tarihlerindeki Mısır, Suud gibi ülkelerle olan ilişkileriymiş. Ülkenin ismi ise kültürel hayatlarında çok önemli bir yere sahip olan develerle alakalı diyor Abdurraşid: “Soo” ve “Maa” kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuş ve “git sağ onu(deveyi)” demek.
Somali’nin sömürge tarihi çok eskilere dayanıyor. Bir asra yakın sömürülen ülke üç ayrı bölgeye bölünerek İtalyan, Fransız ve İngiliz Somali’si olarak isimlendirilmiş. Fransız Somaliland’ı ise şu an Cibuti olarak bilinen ülke. Halen Somali’nin sınır komşularında birçok Somalili yaşıyor. Bu insanlar gerek sınır ülkelerindeki mülteci kamplarında yaşayan, gerekse ülkenin toprak bütünlüğünün sömürge zamanında çeşitli savaşlarla bozulmasıyla birlikte başka ülke sınırları içinde kalan Somalililer. Zaten bu sebeplerden dolayı Somali hükümeti; sınır komşularının bazılarından toprak hakkı iddiasında bulunuyor. Günümüzde ise ülkenin siyasi durumu halen karmaşıklığını koruyor. Bir yanda federal bir bölge olan Puntland bölgesi, bir yanda El Şebab’ın hüküm sürdüğü bölgeler, bir yanda ise başta Mogadişu olmak üzere devletin hâkim olduğu bölgeler var.
Aslında Somali, başkent Mogadişu ile ünlü bir ülkeymiş eskiden. Şimdilerde Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkenti Cape Town hem doğal güzellikleri hem çeşitli turizm faaliyetleriyle nasıl meşhursa, bir zamanlar Mogadişu da Afrika denince sade ve huzurlu güzelliğiyle akla gelen ilk yerlerden biriymiş. İç savaştan sonra ise şehir adeta bir harabeye dönmüş. 1990 yılından itibaren süregelen iç savaşın sonucunda Türkiye ve çeşitli Avrupa ülkeleri de dâhil olmak üzere birçok yabancı ülkede Somalili mülteciler bulunuyor. Bu göçmenlerin birçoğu topraklarını, evlerini, işlerini ve sahip oldukları bütün parayı bıraktıkları için oldukça fakirler. İstanbul’da bir gece vakti görmeye gittiğimiz Yenikapı semti yakınlarındaki Langa’da da çok sayıda Somalili mültecinin ikamet ettiği dar ve uzun bir sokak var. Sokak baştan aşağı call center dükkânlarıyla dolu. Labirente benzeyen dolambaçlı sokakların olduğu Langa’da, her köşe başında karşılaştığınız Somalili göçmenler yüzünden halk arasında sokağın adı “Somali Sokağı”na dönüşmüş bile. Bir delilik yapıp gece vakti gitmeseniz bile, gündüz vakti bu sokakları dolaşıp yüzlerce mültecinin berbat evlerde yaşadığına şahitlik edebilir, imkânınız varsa elinizden geldiğince yardımda bulunabilirsiniz. Hemen yanı başımızda, Langa’da, bambaşka bir hayat var.
Sömürgeci güçlerin adeta kaosa sürüklediği okyanus manzaralı bu harika ülkenin de kaderi diğer kıta kardeşlerinden farklı olmamış. 1990’dan 2009’daki güvenlik sebepleri yüzünden Cibuti’de yapılan seçimlere kadar ülkede bir devlet maalesef bulunmuyordu. Savaş ağalarının elindeki bu aciz toprak parçası, tam anlamıyla sömürüldü. Somali aslında köpekbalıklarıyla, ton balıklarıyla, çok nadide deniz ve kara hayvanlarıyla bilinir. Fakat sömürgeci ülkeler denizlerdeki hayvanların tür koruması için getirilen avlanma kotalarına uymak şöyle dursun, bombalama yöntemiyle sayısız hayvanı avlayarak tür tahribatının alasını gerçekleştirdiler. İşte koca kıtanın her bir toprağındaki farklı bu zenginliklerin hepsi birden; şu an teknolojide, kimyada ve bilimde ileri gördüğümüz birtakım ülkelerin parasal kaynaklarını oluşturdu.
Keşke zalimlerin aç gözlülüğü bunlarla sınırlı kalsa. Etiyopyalı coğrafyacı Muhammed Hasan’ın bir röportajda verdiği demeçten öğrendiğimize göre Avrupalı şirketler mafya yardımıyla Somali kıyılarına nükleer atıklarını döküyorlardı. Ve 2005 tsunamisi sonrası dökülen bu atıklar Somali’ye geri döndü. Bilinmeyen çeşitli hastalıklar boy gösterdi, teknolojik avlanma yöntemleri bilmeyen, doğal yollarla avlanan Somalili denizciler kendilerini ve denizlerini korumaya karar verdiler. İşte bu da Somalili korsanların ortaya çıkmasına neden oldu. Kaçırdıkları gemilerle adlarından söz ettiren Somalili korsanlar deyince aklınıza hayal ürünü Karayip korsanı Jack Sparrow gelmesin tabi. Bu arkadaşlar ellerinde kimi zaman mermisiz tüfeklerle, paslanmış ve çalışmayan elli yıllık silahlarla, altlarındaki delik deşik kırık dökük gemi bozmalarıyla “korsan” denmeyecek bir sefaletle kendi kıyılarını korumakla meşguller.
Emperyalist güçler her zamanki gibi kendi doğruları için savaşanları terörist sıfatıyla etiketliyor. Somali’de bulunan El Şebab örgütü de bu etikete sahip medyada. Tam ismi “Genç Mücahitler Hareketi”, bayraklarında peygamber mührü var. Ülkenin tam anlamıyla bağımsızlığının sağlanmasını ve İslami bir yönetim gelmesini amaçlıyorlar. Yıllardır çatışmasız bir gün bile geçirmeyen Somali halkı artık huzur istediği için herhangi bir harekete sempati duyacak durumda değil. Suudi Arabistan’da yaşayan Somalili Aliye ile bir süredir konuşuyoruz. El Şebab hakkında bize “aslında ilk başta İslami hukukun, şeriatın ülkeye hüküm sürmesini isteyenlerle ortaya çıkan bu örgütün, daha sonraları eline silah alan her örgüt gibi yolundan saptığını” söylüyor. Ajanlar ve sömürgecilerle mücadeleyi hedeflerken, kurbanlarının arasına kadınların, çocukların ve masum yaşlıların da girdiğini ifade ediyor.
Avrupalı şirketler mafya yardımıyla Somali kıyılarına nükleer atıklarını döküyorlardı. Ve 2005 tsunamisi sonrası dökülen bu atıklar Somali’ye geri döndü. Bilinmeyen çeşitli hastalıklar boy gösterdi, teknolojik avlanma yöntemleri bilmeyen, doğal yollarla avlanan Somalili denizciler kendilerini ve denizlerini korumaya karar verdiler. İşte bu da Somalili korsanların ortaya çıkmasına neden oldu.
Somali’de Osmanlı Devleti hüküm sürmemiş, ama 16. yüzyılda Portekiz’in ülkeye saldırmasının ardından yardım için takviye birlikleri göndermiş. Osmanlı denizcisi Emir Ali Bey’in de katıldığı çatışmalar ilk etapta başarısız olsa da daha sonra Mogadişu şehri Portekiz hâkimiyetinden kurtulmuş. O yıllarda Osmanlı denizcilerinin inşa ettiği Abdi Aziz Osmanlı Camisi ve denizcilerimizin kullandıkları bir eski liman da Mogadişu’da bulunuyor.
Türkiye geçen sene başbakanın ve büyük bir heyetin Somali’ye tabiri caize çıkarma yapmasıyla beraber ülkeye bir büyükelçi göndermiş. Büyükelçi Kani Torun, aynı zamanda Yeryüzü Doktorları’nın kurucu heyetinde bulunuyor. Ayrıca Türk şirketi TİKA Somali’nin havalimanı tamiratını üstlendikten sonra, THY de haftada iki sefer Mogadişu uçuşları başlatarak iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine yol açtı. Birçok yardım kuruluşu Somali’de 2011 yılında büyük yardımlarda bulundular. Türk halkı sadece birkaç sene içinde Somali’de çok sayıda su kuyusu açtı. Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’nın da geçtiğimiz senelerde açlık ve susuzlukla mücadele etmek için çalışmaları oldu. Halen birçok farklı derneğin yetimhane, medrese, cami projeleri var. STK’lar bir çıkar beklemeden yaptıkları yardımlarla o toprakların kalkınmasını, bireylerinin köle olarak yaşamış dedelerinden miras kalan yitik özgüvenlerini geri kazanmalarını amaçlıyor. Huzurlu ve barış içinde bir Somali devleti hepimizin, en çok da gurbet topraklarında fakirlik içinde yaşayan mültecilerin ümidi.