
Mehmet Emin Gül / Genç Haber Merkezi / @mehmetemingul
Düzenli bir gazete okuyucusu olamadım. Belki yaz günlerinde, işim, gücüm ve çalışmaya hevesim olmadığı zamanlarda iki, üç gazete okuduğum olmuştu. Fakat hiçbir sabah güne gazete okumadan başlamanın eksikliğini hissetmedim. Gördüğüm, gözlemlediğim kadarıyla akranlarım arasında da gazete okuma alışkanlığına sahip pek genç yok.
Peki, ne kaçırıyoruz? Güncel olanı okumak, haberdar olmak belki birkaç köşe yazarının gözünden dünyayı izlemeye kalkışmak ne kazandırıyor ki neyi kaybediyoruz? Güncelin, gündemin içinde olmak çok mu önemli?
Müşahede edebildiğim kadarıyla bu hususta birkaç farklı görüş mevcut. İlki; gazete okumanın elzem olduğunu savunuyor. Gündeme yakın olmanın, takip etmenin hayatın içinde olmakla eş anlamlı olduğunu anlatıyor. Gerçekten, bizi bizden başkası ilgilendiriyorsa -ümmet, cemaat, vatan, millet, cümle beşer- haberini almak gerekmez mi? Memlekette neler yapıldığını, insanların ne ile uğraştıklarını, nelerle geçindiklerini, nelere meylettiklerini bilmek gerekmez mi?
İkinci grup ise; gazete okumayarak çok fazla kaybı olmadığını, haberdar olma ihtiyacını televizyon, internet ya da daha farklı kitle iletişim araçlarıyla daha pratik ve kısa yollarla çözebildiğine inanıyor. Malum, teknoloji ilerliyor, insanoğlu dünyanın sırlarını keşfediyor. Bu keşifler sayesinde de insan hızlanıyor, hayat zorlaşıyor. Zorlaşan hayatta, vakit belki de en çabuk kaybedilip en çok aranan ihtiyaç. Bu darlıkta bir de gazeteleri uzun uzadıya, enine boyuna, başından sonuna okumak büyük zaman kaybı olur. Sağ olsun internet abi bizim yerimize okuyup özetliyor, elinde cımbızla yalnızca bizi ilgilendirenleri seçiyor. E bize de iş arasında, yol süresinde, yemek müddetinde zahmet edip iki dakikacık gözden geçirmek kalıyor. Hatta gözden geçirmeye de gerek yok, yine bir diğer ağabeyimiz televizyon, bizim için hem okuyup, kısaltıyor hem de seslendirip okuma cehdinden kurtarıyor. Şu teknoloji olmasa ne yapardık kim bilir?
Bir de gazete okumaya külliyen karşı olanlar var. Gazetenin zaman kaybından başka bir şey olmadığını, güncel yerine eski ile, eskimeyenle meşgul olmanın daha faydalı olacağını savunuyor. Tarih tekerrürden ibaret değil mi ne de olsa, bugün olanla yarın olacak ya da asırlar öncesinde olmuş olan arasında ne kadar fark olabilir ki? Hem biz ne yapacağız memleketi, dünyayı, kendimize bakalım. Biraz olsun ilmimizi artırabileceğimiz vaktimiz varken onu da gazete ile heba etmeyelim. Gazete bugün var yarın yok. Pardon, bugün var yarın da yenisi var. Bize zamanın eskitemediği lazım, asırlara kafa tutan... Hem artık anlık değişirken gündem, her an değişerek beynimizi sulandırmaya ne gerek var?
Şöyle bir düşününce hemen her görüşte biraz olsun haklılık payı buluyor insan. Bazen düzenli gazete okuyana özeniyorum. Ben de her olandan haberdar olmak istiyorum. Fakat benim de vaktim dar. Gazeteye vakit ayıramıyorum. Televizyon bana göre değil de, belki biraz internetten fakat çoğunlukla eşe dosta sorarak haberdar oluyorum. Bazen de yıllara meydan okumuş ve “klasik” payesi alabilmiş eserlere dalabilmek istiyorum. Evime Reşat Nuri’nin, Peyami Safa’nın, Tarık Buğra’nın, Orhan Kemal’in, Cemil Meriç ya da Necip Fazıl’ın, hatta bütün inandığım muharrirlerin kitaplarını doldurmak ve hemhâl olmak istiyorum. Yapıyorum da bazen. Sonra kısa sürede hevesim kaçıyor, sıkılıyorum, sıkıcılıkla itham ediyorum.
Velhasıl, hangisinin haklı olduğuna karar veremiyorum. Bir yanım taraf tutsa diğeri dengeliyor. Birini denesem, öteki gönlüme hoş görünüyor. Birini haklı bulsam öteki bastırıyor. Sizce de, hepsi biraz haklı değil mi? Ne gündemle ne gündemsiz…