Arap Baharı’nın esin kaynağı Tunus bir hayli sancılı günlerden geçiyor.
Ülkedeki kaotik ortamın ve siyasi sancının sebebi tamamen hazımla alakalı bir durum.
Devrimin ardından İslami kadroların ülke yönetiminde söz sahibi olmalarını hazmedemeyen laik, liberal ve sosyalistler müthiş bir kabz halindeler. Her vesileyle avazları çıktığı kadar bağırıyorlar, “ülkeyi dönüştürüyor” dedikleri “İslamcılar”a yükleniyorlar.
Malum, yıllar boyu dünyanın en katı laiklik anlayışıyla yönetilmiş bir ülke Tunus. O katı laiklik anlayışının mimarlarından biri olan Zeynel Abidin bin Ali diktatörlüğü yıkılmış olsa da o kökleşmiş yapının uzantıları başta medyada olmak üzere hâlâ mevcudiyetini koruyor…
Aslında bize hiç de yabancı olmayan günleri yaşıyor Tunus.
Hatırlayın 28 Şubat öncesi ve sonrası günleri… Medyanın, yargının, sendikaların oynadığı rolleri… Provokasyonları, provokatif cinayetler sonrası “İslamcıların” olağan hedef haline getirildiği günleri... “Laiklik elden gidiyor, ülkeye şeriat geliyor” türünden yaygaraların ayyuka çıktığı günleri… Bugün Tunus’ta olup bitenler inanın bundan farklı bir şey değil. Hattı tıpkısının aynısı!
Ha bir de Fransa’nın Tunus’taki siyasi kaos üzerindeki etkisinin altını çizmek gerekiyor. Fransa, yıllar boyu kanını emdiği Tunus’un elinden kayması endişesiyle, başta siyasetçileri ve medyası olmak üzere bütün entelijansıyası, ile İslami Nahda hareketini fena halde dillerine dolayarak Tunus’un iç işlerine müdahil olmuş durumdalar.
Bakın Fransız İçişleri Bakanı Manuel Valls, bir provokatif suikast sonucu öldürüldüğü çok açık Tunuslu sosyalist lider Şükrü Beliyd’in daha hemen ardından ne buyurmuş; “Tunus ve Kuzey Afrika’daki diğer olaylar İslam faşizminin yansımalarıdır”. Dikkat buyurun beyefendi Fransa’nın Dış İşleri Bakanı değil, İç İşleri Bakanı. Ama Fransa, Tunus’ta olup biteni denli kendi iç işleri olarak görüyor ki bizzat iç işleri bakanı devreye giriyor!