Kadına yönelik şiddet ülkemizde şu sıralar en önemli gündem maddesi. Kadına yönelik şiddetin nasıl önüne geçileceği tartışılıyor uzunca süredir. Sadece bize has bir sorun değil kuşkusuz kadına şiddet konusu. Hatta kimi ülkelerdeki tabloya bakılınca Türkiye’nin bu anlamda nispeten daha insaflı bir yerde durduğunu söylemek mümkün.
Mesela Hindistan... Geçen ay Hindistan kamuoyunu sarsan bir hadise yaşandı. Hindistanlı kız öğrencinin otobüste toplu tecavüze uğraması dünya medyasında da büyük yankı uyandırdı. Hindistan’da kadın olmanın zorluklarına ilişkin yayınlanan istatistikler vesilesiyle dünyanın en kalabalık nüfusa sahip ikinci ülkesinde kadın olmanın ne anlama geldiğini öğrenmiş olduk. Hindistan’daki kadına yönelik algı, şiddet gerçekten tüyler ürpertici.
Hindistan’da kadına şiddet daha anne karnında başlıyor. Zira kız çocukları henüz dünyaya gelmeden canına kıyılıyor. Çocuklarının kız olacağını öğrenen aileler soluğu kürtaj masasında alıyor. Ülkede kız çocuklarının dünyaya gelmeden öldürülmesi ultrason teknolojisinin gelişmesiyle inanılmaz derecede yaygınlaşmış. Başbakan Manmohan Singh’in “ulusal utanç” diye tanımladığı, ‘cenin cinayeti’ kâbusu yüzünden 1.2 milyar nüfusla dünyanın 2. en büyük ülkesi Hindistan’da 7 yaş altı kız ve erkek çocuk farkının 7 milyon olduğu belirtiliyor. Hindistan devletinin cinsiyet belirleme yöntemlerini, imkanlarını yasaklaması 244 milyon dolarlık bir merdivenaltı cinsiyet belirleme sektörünü ortaya çıkartmış.
İstatistikler, şansı yaver gidip dünyaya gelebilen kız çocuklarının önemli bir kısmının özellikle 10-17 yaşlarına geldiğinde kaçırılıp satıldığını gösteriyor. Ülkede 25-50 milyon kadının kaybolduğu tahmin ediliyor. 2011’de yüzde 43’lük artışla 35 bin çocuk kaçırma vakası kaydedilmiş. Kaçırılma olaylarının yarısından çoğunun polise bildirilmediği biliniyor. Tahminler kaçırılan kız çocuklarının yılda 100 bini bulduğu yönünde.
Gerçekten “Cahiliye” döneminde de öte korkunç bir tablo…