
Ev sahibesi nihayet bir kartpostal getirtir. “İşte bu” der Matmazel. Fakat onun aslında “başında Arabistan kefiyesi, sırtında Arnavut kadınların giydiği yelek ve ayağında şalvar” ile “saçlarının alafranga kaldırılışı, alnındaki saçların kesilişi ve taranışı” ile muhtemelen bir aktristin çektirdiği fotoğraf olduğunu öğrenir.
Matmazel, Paris’te bir kartpostalın üzerinde gördüğü “Türk kızı”nı İstanbul’a geldiğinde kanlı canlı görmek ister. Sırf bu istek ile bir Türk ailesine misafir olur. Fakat hayal kırıklığına uğrar. Ev sahibesi Türk gibi giyinmemiştir, rica eder fakat değiştirdikleri kıyafet de Türk işi değildir. Ev sahibesi nihayet bir kartpostal getirtir. “İşte bu” der Matmazel. Fakat onun aslında “başında Arabistan kefiyesi, sırtında Arnavut kadınların giydiği yelek ve ayağında şalvar” ile “saçlarının alafranga kaldırılışı, alnındaki saçların kesilişi ve taranışı” ile muhtemelen bir aktristin çektirdiği fotoğraf olduğunu öğrenir.
“Benim işittiğime göre, sizde kocası ikinci bir kadınla evlenen hanım bu durumdan şikayetçi olmayıp, Allah’ın emri olduğu için itaat edermiş.”
“Sizin peygamberiniz için kadınları çok severmiş derler, öyle mi? Onun için birçok kadınla evlenmiş. Hatta bir kölesinin eşini beğenince onu boşatıp kendi evlenmiş. Buna itiraz edenler olmuş diyorlar.”
“Fakat sizde bir şey varmış ki o da çok zordur. Erkekler kadınları hizmetçi gibi kullanırlarmış.”
“Biz işittik ki Türk kadınlarının hepsi gayet şişman olurlarmış. Şişman olmayanı çok az bulunurmuş. Kapalı oldukları için çok nadir sokağa çıkarlarmış, ondan dolayı (da şişmanlarlarmış).”
“Türk kadınları kocalarının elinde bir esir gibidir. Kocalarından izin almadan hiçbir şey yapamazlar, diye işitmiştik.”
Yukarıdaki sorular da diğer matmazellerin merakı. Ne kadar tanıdık geliyor birçoğumuza. Fransız madam ve matmazellerin, bir Türk ailesi görmek isteğiyle misafir oldukları evde sorulan sorular. Vakit 1890’lar. (İslam Kadınları, Fatma Aliye, İnkılab)
O zamana bu sorular şimdi bizim zamanımıza ters düştüğü kadar ters düşmüyor. Bilginin yolculuğu zaten çok hızlı değilken bir de sahihliği sıkıntı. Yukarıda da alıntıladığımız üzre, Türk kadınını kartpostallardan yahut mışlı mişli efsanelerden tanımaya çalışıyorlar. Seyyahların notlarına konu olan kadınlar ise çoğunlukla Beyoğlu gibi mekanlarda boy gösteren kadınlar.
Bir medeniyeti, kültürü, toplumu kadınlar üzerinden okumaya çalışmak yeni değil. Yersiz de değil. Fakat okunanlar hep yanlışsa biraz durmak, düşünmek gerekiyor.
Şu aşina olduğumuz sorulara bir bakın. Onlar sadece ecnebilerin sorduğu sorular mı? Dün onların sorduğu soruları bugün komşularımız soruyor. Ramazan ayında yapılan TV programlarında, bıkmadan usanmadan sorulan sorular gibi, konu kadın olunca bu tür sorular da arsız dikenler gibi eteklerimize yapışıyor.
Bir yandan dine, kendi örf ve adetlerine ne kadar yabancılaştığımızın göstergesi bu tür sorular. Bir yandan da yaşayışımızdaki noksanlıkların.
Art niyetli, arsız seyyahları ve haber spikerlerini geçelim. Onlar ve benzerleri her devirde orijinal resme leke sürmeye çalışacaklar. Orjinalliği, orjine, asla yakınlığı korumak adına biz neler yapıyoruz?
Facebook vb sitelerde paylaşılan birçok fotoğraf, karikatür var. İğne takılmadığı için boynu gösteren şallar, deve hörgücü topuzlar, kısa kollu kıyafetler, dar pantolonlar, çorapsız giyilen sandaletler, bu hallerde gidilen konserler, erkek arkadaşlar ile pozlar… Bu tür kıyafetleri yeren onlarca çalışma mevcut. Eksikliklerimizi kapatmanın bir yolu da bu mu acaba? Sürekli eleştirmek, yermek, savunmak…
Eksik tesettürü yeriyoruz, ergen kızlarımızın giyimini eleştiriyoruz, yukarıdaki gibi sorularla karşılaştığımızda hemen savunma psikolojisine giriyoruz. Aslında İslam barış dinidir, kadınlar özgürdür…
Sonradan İslam ile şereflenmiş bir mühtedi anlatıyordu kendi hikayesini. Bir gün metroda beyaz başörtülü bir kızcağız görmüş. Laptop çantası, modern giyimi ile beyazlar içinde bir Müslüman genç kız. Mühtedimizi İslam yolunda ilerleten işte o kızın suretine yansıyan huzurmuş. Avrupa’da, bir metro istasyonunda, muhtemelen depresyon ilaçları ve kafeinli kahvelerle ayakta duran o kalabalığın içinde, simasından huzur okunan bir genç kız.
Bütün tesettürsüzlüğün, etiketlenmelerin arasında biz o kız olabiliyor muyuz? İğne takmayanları, çorap giymeyenleri bir kenara bırakarak, sıcak günlerde tesettürümüzün ruhumuzu ferahlattığı yüzümüzden okunuyor mu? Allah’ın yarattığı kadını, erkeğe ezdirmeyeceğini iliklerimize kadar hissedebiliyor muyuz? Bunu feminist nefsimize gerek duymadan yaşayabiliyor muyuz? Bütün mesele bu. Yoksa iğne bekçiliğinden gayrı alacak mesafemiz yok. Köşeyi dönüp yalnız kalınca çoraplarımızı çıkarmayacağımız ne mâlum?