Bir’i Maune kahramanı öğretmenlerin sözleri Rabbimize muhatap olma şerefinin ne büyük bir bedeli olduğunu gösterir. O Rab ki kendisinin bizden hoşnutluğunun yanında bizim kendisinden hoşnutluğumuzu da gündeme getirmektedir. Razı olduğu yerde razı kılmakta, ama bunu, kendi sözü ile değil, imtihan sırrımız olan iradelerimizin rızasını ifade edecek şekilde bizim sözümüzle ilan etmektedir.
Necid’den birileri geldi, Peygamber Efendimizden kendilerine İslam’ı ve Kur’an’ı öğretecek öğretmenler talep etti. İnsanlara İslam’ı ve Kur’an’ı öğretmek üzere gelmiş o En Güzel İnsan bu talebe kayıtsız kalmadı. Ancak göndereceği dostlarına Necidlilerin ihanet etmesinden korkuyordu. Gelenlerin temsilcisi Ebu Berâ, kabilesi adına Peygamberimize teminat verdi. Nitekim önceden kabilesinin yanına vardı, gelecek heyetin himayesinde olduğunu söyledi. Ama kabilesinin reisi ve aynı zamanda yeğeni olan Amir onu dinlemedi. Kendi kabilesinden bulamadığı desteği etraftaki diğer kabilelerden bularak gönderilecek öğretmenlere pusu kurmak üzere yola çıktı.
Ebu Berâ’nın teminatı üzerine Peygamberimizin yola çıkardığı 70 kurra sahabi geceleri aralarında Kur’an’ı müzakere eden, gündüzleri ise orada burada çalışarak mescidin ve mescitte kalan fakirlerin ihtiyaçlarını gören ehl-i Kur’an kimselerdi. Aşkla, şevkle, insanlara İslam’ı anlatma ve öğretme gayesiyle yeni vazifelerine giderken Maune kuyusunun başında Ebu Berâ’nın himayesini reddeden yeğeninin saldırısına uğradılar. Kahramanca mücadele etseler de bir müddet sonra şehit oldular. Öldürülmeden önce son sözleri şu oldu:
–Allahım! Bizim haberimizi Peygamberimize ulaştır. Bizler sana kavuştuk ve senden razı olduk; sen de bizden razı oldun.
Tam bu sırada Peygamberimiz sahabelerine şunları söylüyordu:
- Şüphesiz ki din kardeşleriniz öldürüldüler. Onlar canlarını verirken şöyle dediler: “Allahım! Bizim haberimizi Peygamberimiz’e ulaştır. Bizler sana kavuştuk ve senden razı olduk; sen de bizden razı oldun.”
Bir’i Maune Faciası diye adlandırılan bu hadise razı olmak ve razı kılınmanın altın destanıdır. Hayatta ulaşılabilecek en büyük mükâfat razı olmak ve razı kılınmaktır. Hayatları Kur’an’la şekillenmiş, ölümleri Kur’an yolunda olmuş bahtiyar insanlara verilen işte tam da bu mükâfattır. Allah için verilen bir hayatın sahipleri, sadece razı olunarak bırakılmamış, razı da kılınmışlardır. Bu haberin bize kadar ulaşmasından alacağımız dersin altını kalın çizgilerle çizelim: Rıza işteş bir fiildir; müşareket ifade eder. Rızanın gerçek mahiyeti, ancak iki tarafın aynı duyguda birleştiği bir son ile tebellür eder. O yüzden sadece razı olunmak değil, razı kılınmak da önemlidir.
“Razı ol” dediğimizde vitrine kendimiz çıkarız. Hoşa gitmesi istenen fiillerimiz, duruşumuz ve tavrımız, muhatabımızı ikna ederse ilk adım atılır: O artık razıdır. Ama “razı kıl” dediğimizde vitrine muhatabımız çıkar. Hoşa gitmesi istenen artık O’nun bize karşı tavrıdır. İşte bu nokta Bir’i Maune öğretmenlerinin bize verdiği son derstir: Bizimle rıza temelinde bir sözleşmeye imza atmış Rabbimiz bizi ve bizimle yaptığı sözleşmeyi o kadar ciddiye almaktadır ki kendisinin razı kılması ile yetinmemekte, bunu razı ettiklerinin dilinden herkese ilan etmektedir.
Bir’i Maune kahramanı öğretmenlerin sözleri Rabbimize muhatap olma şerefinin ne büyük bir bedeli olduğunu gösterir. O Rab ki kendisinin bizden hoşnutluğunun yanında bizim kendisinden hoşnutluğumuzu da gündeme getirmektedir. Razı olduğu yerde razı kılmakta, ama bunu, kendi sözü ile değil, imtihan sırrımız olan iradelerimizin rızasını ifade edecek şekilde bizim sözümüzle ilan etmektedir. Şahit olduğumuz, razı olanın “razı kıldım” demesi değildir, razı olduranın “razı oldum” demesidir. Aradaki fark imtihan sırrımız kadar korkutucu ve fakat imtihan sırrımız kadar ümit vericidir.
Madem hayat bir ahitten ibarettir, hayat; söz veren ve söz verilenin razı olduğu bir son ile bitmelidir. Bir’i Maune öğretmenlerinin verdiği son ders, “razı edebildim mi” diye kendilerine yönelmiş kerim bir Rabbin insanla yaptığı sözleşmeye, dolayısı ile insana ne kadar kıymet verdiğini gösteren bir şeref levhasıdır.