İnişli-çıkışlı bir seyir halindeki Türkiye-İran ilişkileri son dönemde daha ziyade iniş istikametinde seyrediyor. Özellikle de Suriye krizine her iki ülkenin farklı yaklaşması ilişkilerin “iniş istikametinde” seyretmesinin en önemli sebebi.
Türkiye, Suriye halkının yanında yer almayı tercih ederken, İran’ın siyaset yapıcıları bölgesel çıkarları nedeniyle Esed rejime sahip çıkıyor. Esed’in gidişini hızlandıracak adımlar atması sebebiyle de Türkiye’ye ağır eleştiriler getiriyor, İran’ın siyasi kadrolarının önde gelenleri.
İran Genelkurmay Başkanı General Hasan Firuzabadi mesela; Patriot füzeleri sebebiyle Türkiye’yi “dünya savaşına zemin hazırlamakla” suçladı. Firuzabadi bu konuda yalnız değil. Pek çok İranlı diplomat, siyasetçi veya asker Türkiye’ye salvo üzerine salvolar atıyor.
İşin garip tarafı Türkiye’yi üçüncü dünya savaşına sürüklemekle suçlayan İranlı yöneticiler, kendi ülkelerinin bölgede füze sistemlerine en çok yatırım yapan, en uzun menzilli füzelere sahip olduğunu unutuyorlar herhalde.
Daha da garip olanı suçladıkları Türkiye, nükleer çalışmaları sebebiyle uluslararası toplum karşısında zor günler geçiren İran’ın yanında yer alan bir politika izliyor. Batı dünyasını karşısına almak pahasına. Dahası İranlı yöneticilerin suçladığı Türkiye, ambargo nedeniyle nefes almakta zorlanan İran’a nefes aldıran en önemli ülkelerin başında geliyor. Ama yine de İran’a yaranamıyor.