
Hem o ne özgüven o? Nasıl hayatın sizin sandığınızdan ibaret olduğundan bu kadar emin olabiliyorsunuz? Cahil cesareti buna demezler mi? “Belki anlamamışımdır, belki kapasitem yetmiyordur, belki bu işin benim bilmediğim yönleri de vardır, belki başka bir açıklaması daha vardır…” demek yok: Mahdut aklının alamadığını reddetmek var. İyi.
Umut Ayeti Bunlar
Hacc Sûresi beşinci ayette diyor ki “…Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün. Fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o; kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten iç açıcı bitkiler verir…”. Herkesin bildiği coğrafi gerçekleri anlatıyor gibi görünüyor değil mi? Bence değil. Umut ayeti bunlar. Ne kadar kötü görünürse görünsün; Allah, rahmetini yağdırınca düzelir işler.
Ahd İçün Amân İçün…
Sadaka zor iş. İhtiyacından arta kalandan; azıcık başkalarına da vermekten söz ediyorum. Kendi ihtiyacı varken başkasına vermek olan “isar”ın yanından bile geçmiyorum. Müslümanlar olarak; rızkın Allah’tan geldiğine, mülkün de Allah’ın olduğuna iman etmiş(!) durumdayız ya!.. O halde; kimin malını kime veriyoruz da bu kadar gücümüze gidiyor?! Hadi bakalım: “Ahd içün amân içün, son nefeste iman içün: Az demeyelim çok demeyelim; camimize yardım edelim!”
Olmaz Öyle Şey!
İsmail Hakkı Bursevi’nin; Ruhu’l Beyan (Erkam Yayınları) adlı tefsir çalışmasının, on üçüncü cilt, on dokuzuncu sahifesinde şöyle bir ifadeye rastladım: “Molla Fenari, Fatiha tefsirinde ‘Tıfıllığın sınırı, çocuk doğup, ağladığı zamandan; altı yaşını bitirene kadardır.’ der” Molla Fenari’nin, “Fatiha” suresinden çıkardığı bir mana bu! Siz hiç Fatiha’da gördünüz mü böyle bir içerik? Gören görmüş işte! Bunu söyleyen sokaktaki adam değil ki: Osmanlı’nın ilk Şeyh-ül İslam’ı. Buna ilaveten; kendisinin, Allah dostu olduğuna dair mü’minlerin şahitlikleri de var. Sonra da “Âlemde ne varsa Kur’an’da da o var!” denilince bir itirazlar, bir itirazlar… Beyler! Bu kitap sizin aklınızdan daha büyük. Cahilsiniz, okumayı bilmiyorsunuz, aklınız yetmiyor, öğrenmek istemiyorsunuz yahut önyargılarınız var… Bu sebeplerden bir veya birkaçından dolayı Allah’ı; aklınızın alabileceği sınırlılıkta bir şey olarak görme küstahlığıyla itiraz ediyorsunuz her şeye. “Aklım almıyor” deseniz tamam da “Olmaz öyle şey” de ne demek oluyor ?! Olmaz öyle şey!
O Ne Özgüven O
Hem o ne özgüven o? Nasıl hayatın sizin sandığınızdan ibaret olduğundan bu kadar emin olabiliyorsunuz? Cahil cesareti buna demezler mi? “Belki anlamamışımdır, belki kapasitem yetmiyordur, belki bu işin benim bilmediğim yönleri de vardır, belki başka bir açıklaması daha vardır…” demek yok: Mahdut aklının alamadığını reddetmek var. İyi. Benim de elimde, tam size göre bir araştırma var: Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD’li psikiyatrist, iki binli yılların başında bir tez ortaya atmışlar. Buna göre: “Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırıyor.” demişler. Bu kapsamda bir dizi fizyolojik ve zihinsel deney yapmış ve şu bulgulara ulaşmışlar:
Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. Kendi niteliklerini abartma eğilimindedirler. Bununla beraber; gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler. Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Buna ilaveten; Cornell adındaki bir üniversitedeki öğrenciler arasında da bir test yapılmış. Düzenlenen bir sınavın ardından öğrencilere “Nasıl geçti?” diye sormuşlar. Şu sonuçlar çıkmış: Soruların yüzde onunu bile doğru cevaplayamayanların “kendilerine güvenleri” tavan yapmış durumda imiş. “Soruların en az yüzde altmışını doğru cevapladıklarını düşündükleri” hatta” iyi günlerinde olsalarmış yüzde yetmiş başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları” ortaya çıkmış. Soruların yüzde doksanından fazlasını doğru cevaplayanlarsa; deneyin en mütevazı denekleri olmuş. Bu kesimde yer alanlar, soruların “sadece” yüzde yetmişine doğru cevap verdiklerini düşünüyorlarmış… Bilemiyorum; ayrıca bir izahata lüzum var mı?
Bilmediğini Bilen Bilir
Sokrates demiş ki: “Tek bildiğim; hiçbir şey bilmediğimdir.” İmam Şafi ise: “Âlimlerle cedel ettim; galebe çaldım. Cahillerle cedel ettim; galebe çaldılar.” buyurmuşlar. Belki farklı kelimelerle ama ikisi de aynı şeyi söylüyorlar kanaatimce: “Âlim; bilmediğini bilendir.” Sanıyorum; Allah karşısındaki halimiz de onu tanıdıktan sonra öğreneceğimiz de bu…
“Rabbim sen bilirsin.”