
Cantürk Genç / Genç Haber Merkezi / @canturkg
29 Ekim 1923, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi kuruluş tarihi. Kimilerine göre Osmanlı Devleti’nin keskin bir bıçak tarafından kesilip atılmasıyla başlayan modern ülkeye geçişin temeli, kimilerine göre ise bugünlerde özlem duyulan uygarlık seviyesinin altın yıllarının bitiş tarihi. Tarih sahnesinde ülkelerin doğum ve ölüm tarihleri çok berrak bir şekilde kaydolunsa dahi ulusların kültür mirasında bu değişiminin hatları o kadar da belirgin değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1923 yılında kurulduğunda ülkenin yaşayış şeklinin değiştirmeye yönelik birçok yenilik gerçekleştirildi. Sosyal yaşamın tekrar düzenlenmesi adına yapılan devrimler belirli bir süre etkili olmasına karşın mevcudiyetlerini korumakta zorluk çekerek sadece yazılı birer metin haline dönüştüler. Yüzyıllar boyunca süregelerek vücut bulan toplumsal karakterlerinin tarih kitaplarında yazıldığı gibi belirli tarihlerle ayrılamayacağı bir kez daha kanıtlanmış oldu.
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde ülkesi için özlem duyduğu günlere dönme isteği yüksek seviyede olan bireylerin azımsanamayacak bir çoğunluğu bahsi geçen gayelerinden dolayı kurtuluş anahtarının tarihin tozlu rafları arasında bulunmayı beklediğini düşünmektedir.
Ahlâk düzeyi sığ sularda seyreden bir toplumun yelkenlerine rüzgâr doldurma isteği gayet anlaşılabilir bir durumdur lakin göz önünde bulundurulması gereken hassas noktalara dikkat etmekte fayda vardır. Toplumun ahlaki değerleri pratiğe dökmekteki maharetine duyulan özlem haklı ve gerekli bir eylemdir ancak bunun yanı sıra devlet düzeni konusunda geçmiş yıllara geri dönme isteğinin ülkeye pek bir katkı yapamayacağı gibi günümüzde sahip olduğumuz birçok değeri de götüreceği aşikârdır.
Ülkenin iç işlerinde uyguladığı ekonomi, sosyal yaşam ve eğitim alanındaki politikalar, düzenlemeler, kanunlar ve hatta devletin rejimi konularında geriye dönmek ülkeyi uçurumdan aşağı itmekten farksızdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulduğu esnada hayata geçirilen değişim hareketlerinin ülke insanlarını nasıl bir kimlik bunalımına ittiğini unutmamalıyız.
Âlimlerin bir gecede nasıl cahil haline geldiklerine yahut tarihî gerçeklerimizin nasıl değiştirildiğine anlam vermekte zorlandığımızı göz ardı etmemek durumundayız. Tarihte yapılan hataları yorumlayıp ders çıkarmak dururken onları kendi isteklerimize göre uyarlayıp, tekrar yaşama döndürmek için çalışmamız riyakârlık olmaz mı?
Cumhuriyetin ilk yıllarında gelen yeniliklerin insanlar üzerinde meydana getirdiği etkinin bir benzerini günümüzde kendimize uygulamanın ne manası vardır? Dünyaya entegre olabilmek, kendimizi kabul ettirmek en önemlisi ise bu oyunda başrol bizim diyebilmek adına - ahlak standardımız hariç – geçmişe özlem duymak, ülke olarak gerilememize hatta bütün birikimimizi kor ateşin içine atarak kül haline getirmekle eş değerdedir.
“ ESKİYE ÖZLEM YENİ YOLLARI ÇIKMAZA SOKMASIN”