Boşa yazıp çiziyoruz. Nasıl olsa yine sebilli buzdolapları istenecek. Evler çift balkon, geniş mutfak ve yüksek tavanlı olmalı, olacak. Şakırdayacak kollarda bilezikler. Ter ter olacak alınları delikanlımın. Kum saatindeki taneciklerin hızıyla para akacak cüzdanlardan. İyisi mi, bu sene de bekâr gezelim, seneye Allah kerim!
-Ooo Murat naber ya n’apıyosun?
- Vay Ali iyilik sağlık. Sen n’apıyosun evlenmişsin?
- Evet öyle oldu çok şükür. Sende ne var ne yok? Söz nişan?
- Yok be abi daha üniversite, yüksek lisans, askerlik var. Sonra iş güç kuracaz işte, anca. Doğamız gereği Hz. Adem’den bu yana yalnız yaşayamıyoruz, sürekli bir arkadaşa ihtiyacımız var. Bu arkadaşlar bazen soyut oluyor bazen somut. Cansız varlıklarla bile arkadaşlık ettiğimiz oluyor. Cast Away filmini, Tom Hanks’i bildiniz mi? Kargo uçağı pilotu Hanks’in uçağı ıssız bir adaya düşmüş ve yalnızlıktan çıldırma noktasına gelen Hanks, kargolar arasındaki bir voleybol topuna Wilson ismini koyup onunla arkadaş olmuştu.
Ama düşünen, konuşan, yorumlayan, anlayan, koruyup kollayan, yardım eden birini daha çok tercih ediyoruz. İnsan mesela.
Temel olarak da bence bu yüzden evleniyoruz zaten. Birlikte yemek yapabileceğimiz, eşyalarımızı katlayabileceğimiz, trafikte bir «mevzu» çıktığında bizi frenleyecek, araba kullanmaktan yorulduğumuzda direksiyona geçecek, bizimle birlikte müzik dinleyecek, hastalandığımızda bakacak, bizi sevecek biridir mesela ihtiyacımız olan. Ama istediğimiz bir şeye ulaşmak için engeller vardır ya hani; bazı şeyler yapmamız gereklidir, mecburiyizdir...
Gereklilikler, gereklilikler… Her zaman yapmamız gereken işler vardır, yığınla. Ödevler, bulaşıklar, ütüler, vizeler, bavullar, bağcıklar, yemekler… Her şey gerekli, her şey lazım. Üniversite mezunu arkadaşlarıma bakıyorum mesela. Muhabbet arasında lafı geçiyor. Ne zaman evleneceksin diye sorduğumda padişah fermanı gibi sıralıyorlar maddeleri. Ardı ardına. Önce yüksek lisans yapmam lazım. Ardından askerlik. Sonra gelip bi iş kuracam, sonra da ev araba. İyi de kardeşim. Kaç sene ömrün var ki? Her zaman kısalığından bahsettiğimiz hayatı nasıl oluyor da bu kadar garantiye alıyoruz?
Âhir zamandayız. Gün geçtikçe ahlâk binaları çöküyor. Depremler, artçılar... Enkaz altında kalan yine bizleriz. Kaybeden yine biz... Yaş ilerledikçe hata yapma lüksümüz artıyor, lüksümüz arttıkça günahlarımız... Yaygınlaştıkça normalleşen flörtler, toplum olarak daha “hoşgörülü” kılıyor bizi...
Bir gencin 18 yaşında liseden mezun olduğunu düşünelim. “Çalışkan, aklı başında, efendi” bir genç olsun. Üniversiteyi dört yılda bitirsin. E şimdi bu “parlak” gencimizin akademisyenlik ruhu da kabaracak. Askerliği de eklersek ortalama 28 yaşında “evlenecek kıvama” geliyor. Ama bu bahsettiğimiz sadece %10’luk dilim. Geriye kalan büyük çoğunluğa baktığımızda, aldığı burslarla kendine küçük bir krallık kuran gencimiz, evlenmeyi aklına ancak 28. doğumgününü kutladığında getiriyor.
Sebepler o kadar çok ki. Her biri evlenmeyi zorlaştırıyor. Evlenen hemen herkesin “Evlenmeyin, hayatınızı yaşayın.” gibi cümleler kurmasından başlayabiliriz. Hayatınızı yaşayın derken abicim, hangi hayattan bahsediyorsun acaba, çok merak ediyorum doğrusu...
Üniversite var sonra. Üniversite mezunu olmayana kız vermezler diye bir şey var; öğrenilmiş çaresizlik. Üniversiteler artık sadece meslek belirlemede yardımcı değil. “Adam” olmanın üniversite okumakla ölçüldüğü bir devirdeyiz. Ne adam ama!
Askerlik var. Her genç Türk erkeğinin problemi. Hayattaki en büyük engel belki de. Ne yaparsan yap bütün planlarına bir şekilde dahil olan askerlik. Cümle içinde kullanacak olursak; “Aman yavrum askere gitmeden evlenmeyin.”
Ve iş tabii ki. Taşı malesef öğütemiyor midemiz, henüz. Bir şekilde hayatı idame ettirmek gerekiyor ve para kazanmak. Her iş uygun değil tabii. Sayılmıyor. Şöyle havalı isimleri olan mesleklerden gerekiyor. Nokta nokta direktörü, falan filan sorumlusu vs.
Eskiden ne kolaymış. Evlenmek için tek ölçü yaşmış. Kervan yolda düzülüre daha bir hürmet varmış eskiden. Şimdi evlilikler hakkında toplasan külliyat edecek matbular var. Malesef işe yaramıyorlar. Kitapla olmuyor çünkü bu işler. Tecrübe gerekiyor, erken evlenmek...
Boşa yazıp çiziyoruz. Nasıl olsa yine sebilli buzdolapları istenecek. Evler çift balkon, geniş mutfak ve yüksek tavanlı olmalı, olacak. Şakırdayacak kollarda bilezikler. Ter ter olacak alınları delikanlımın. Kum saatindeki taneciklerin hızıyla para akacak cüzdanlardan. İyisi mi, bu sene de bekâr gezelim, seneye Allah kerim!