1- Mevsime uygun fotoğrafları çekip sıcağı sıcağına göndererek adeta mevsimleri birlikte yaşatıyorsunuz. Gidip göremediğimiz yerlerden gelen fotoğraflar bizleri fazlasıyla memnun ediyor. Fotoğraf gönderen bütün okuyucularımıza teşekkür ediyoruz. Büşra Cengiz’in cami içinde oturan öğrenci fotoğrafı tam da bugünlere çok uygun düşen bir fotoğraf. Gerçi fotoğraf yaz kursundan çok sanki ziyarete gelmiş ya da vaaz dinleyen insanlardan oluşuyor izlenimini veriyor. Fotoğraf iyi düşünülmüş olmasına rağmen kapının tokmağı kareye oldukça büyük girmiş. İnsanların ne olduğu da tam olarak anlaşılmıyor. Gerçi bunların hepsi fotoğrafçının tercihine kalmış uygulamalar. Ancak fotoğrafa bakan insanların da fotoğrafta ne olduğunu anlamalarını kolaylaştırmak gerekiyor. Burada alan derinliğinin çok dar olması arka planın çok flu olmasını beraberinde getirmiş ve anlaşılmayı çok zorlaştırıyor.
2- Fatih Beşkurt’un buğday başaklarını gösteren fotoğrafı bahar ayında çekilen fotoğrafların bütün özelliklerini gösteren bir çalışma olmuş. Bir defa hava çok temiz ve renkler diğer mevsimlere göre çok daha berrak ve canlı olarak görünüyor. Gökyüzünün mavisi güneşin geliş açısı itibariyle ülkemizde en güzel bahar aylarında görünüyor. Bu sebeple fotoğrafın ustaları ülkemiz için açık alanda fotoğrafın en güzel çekileceği aylar olarak baharı tavsiye ediyorlar. Bu fotoğrafta da bunu görmemiz mümkün. Bulutların beyazlığı, gökyüzünün mavisi ve başakların yeşili olması gerektiği gibi canlı renklerle karşımızda. Kompozisyon bakımından çok farklı denemelerin yapılabileceği bir kare. Biraz daha yüksekten arkaya doğru uzanıp giden bir ekin tarlası ve yine gökyüzünün de yukarıdan kareye girdiği bir çalışma da oldukça güzel olabilirdi. Eminim buna benzer kareler de çekmişsindir.
3- Muhammed Özdemir’in Ayasofya’nın içinden çekip gönderdiği fotoğrafı görünce, İGDAŞ’ın düzenlediği fotoğraf yarışmasında birinci olan Gökhan Sevim’in fotoğrafı aklıma geldi. O da aynı bu şekilde yukarıdan, avizeleri ve insanları gösteriyordu. (Meraklısı www.igdas.com.tr sayfasından bakabilir.) Tabii ufak tefek kadraj farkı, insanların daha homojen dağıldığı ve ışık ayarının daha iyi yapıldığı için insanların net göründüğü bir kare birinci olan fotoğraf. Bunları Muhammed’in fotoğrafı kötü diye söylemiyorum. Biraz daha özen göstererek bu kareyi çok daha güzel çekebileceğini anlatmak için söylüyorum. Çünkü o bakış açısını yakalamışsın ve benzer bir kare çekme başarısını göstermişsin. Ancak belki de bir kare çekip bırakmışsın. Makinenin ayarlarıyla biraz daha ayrıntıya girip, insan hareketlerinin fotoğraf üzerinde etkisini izleyerek çekmeye devam edebilirdin. Ayrıca değiştirmemiz mümkün olmayan kısımları fotoğrafa almamamız en iyisi olur. Bu karede özellikle sol üstte yer alan karanlık kısım ve insanlar hiç seçilmiyor. Onları karenin dışında bırakarak sadece orta kısma odaklanabilirmişiz. Bu da mutlaka fotoğrafımızın kalitesini artıran bir unsur olurdu. Ama bütün bunlara rağmen bunu görüp, ben bunu çekmeliyim demiş olman bile çok güzel. Çünkü günde onbinlerce insan gelip geçiyor da bunun gibi kareleri hep ıskalıyorlar.
4- Bazı fotoğraflar vardır, senaryosunu kendisi yazar, kompozisyonunu kendisi oluşturur, adeta beni çek, beni çek diye size yalvarır ve size de onu çekmek kalır. Hem de çok güzel bir kare olur. Ama böyle kareler hayatınızda kaç defa karşınıza çıkar bilinmez. Tevhide Uludağ’ın güvercinli fotoğrafına bakınca bir kitapta okuduğum yukarıdaki satırları hatırladım. Muhtemelen Tevhide bu fotoğrafı çekene kadar bayağı bir emek vermiştir. Takip edip en iyi kareyi nasıl yakalarım, kuşların sıra sıra uçup gelmesini nasıl fotoğraflarım diye kafa yormuştur. Ancak bütün bu gayretleriniz bile bu fotoğrafı çekmeniz için yeterli olmayabilir. Mesela ne kadar uğraşırsanız uğraşın güvercinleri tek sıra halinde getiremeyebilirsiniz. Ama ‘bekleyen derviş muradına ermiş’ misali bu fotoğraf güzel bir fotoğraf olmuş. Bu arada fotoğrafı dik değil de yatay ve biraz daha aşağıdan çekilebilirmiş. Bu sayede mekanla ilgili biraz daha detay sahibi olabilirmişiz. Ayrıca altta küçük bir kısmı görünen kemer kareye daha fazla girebilirmiş.
5- Yusuf Sami Kamadan muhtemelen gönüllü olarak hizmet etmek için gittiği Afrika’dan bir dizi fotoğraf gönderdi geçtiğimiz aylarda. Daha önce bir yazımızda bu tür seyahatlerde bulunanların mutlaka gittiği yerlerden fotoğraf çekmelerinin önemli hatta elzem olduğunu belirtmiştik. Çünkü bazen kelimelerin anlatmakta çok yetersiz olduğu durumları bir fotoğraf karesi söze gerek bırakmadan bütün ayrıntılarıyla anlatabiliyor. Yusuf Sami’nin gönderdiği fotoğraflar çok şey anlatıyor. Ancak ben burada biraz da fotoğraf tekniği açısından bu fotoğrafı seçtim. Birincisi fotoğraf Afrika gerçeğini anlatan güzel bir kare. Birçok ülkede ulaşım yürüyerek sağlanıyor. Bisiklete sahip olmak bile bir ayrıcalık. Burada hem bisiklete bineni hem de yürüyerek yol alanı görebiliyoruz. Ayrıca susuzluk Afrika’nın en büyük problemi. Bisikletli çocuklar su bidonlarıyla muhtemelen kilometrelerce uzaktan su almaya gidiyorlar. Diğer taraftan fotoğraf kadının çilesini anlatıyor. Başlarının üzerinde yük taşıyan kadınlar bu kıtanın en alışıldık manzarası. Fotoğraf tekniği açısından ise bisikletli çocukların birbirinden ayrı olması, arkadaki insanların da belli olacak kadar kareye girmesi güzel olmuş. Bu arada baş üstünde biraz daha genişlik fotoğrafa ayrı bir ferahlık katabilirdi.