![](resimler/makale/buyuk/353_201120121731_893874612.jpg)
Yunus Emre Tozal
Geleceğin insanı, hem dünyasını hem ahretini ekebilmeli, beslenmenin önemini kavramalı ve bu konuda kendisini eğitmelidir. Artık yeterli ve dengeli beslenmenin sadece bir sağlık zorunluluğu değil, bir kültür zorunluluğu olduğu bilinciyle yaşamalıdır.
Her bahar ayında diyet kitapları gündemimizi meşgul eder, diyetisyenler basın ve medya sahasında birbirlerine karşı yazdıkları yazılar ve verdikleri röportajlarla “sağlıklı beslenme”yi tartışır. Bahar aylarında gündemi, yazın gireceğiz deniz için diyete çevrilen modern insanın zihni, ölümden sonraki hayatını planlayarak yaşayacak bir hayat yaşamadığından böyle kısa vadelerde planlamalara duyarlılık gösterir. O yüzden bedenine yaptığı planlamada dahi kısa vadede hedeflere yönelir.
Bedenimiz, Allah’ın bizlere verdiği bir emanettir. Teknolojinin gelişimiyle birlikte, gen değişimi, by-pass, organ nakilleri, hatta son zamanlarda yüz nakilleri gibi yöntemlerle en önemlisi beslenme konusundaki yeniliklerle birlikte, insan yaşamı gittikçe daha karmaşık bir hâl almaya başladı. Şöyle ki, sağlık alanında bir yanda teknolojik atılımlar yapıldıkça, diğer yanda insanın nasıl sağlıklı kalması gerektiği, neyi ne kadar yiyeceği, hangi vitaminleri alacağı, ne kadar aktivite yapacağı, her geçen gün ve her aktarımcının yorumuyla değişmekte, sonuç içinden çıkılamaz bir hale gelmektedir. Çağımızın en büyük sorunu diyet hastalığıdır. İleri teknolojiyle modernliğe ve de bir nebze daha olsun rahata ulaştıkça, günümüzde eskiden olduğundan daha fazla diyet problemi ile karşı karşıya kaldığımız aşikâr. Geleceğin insanı, hem dünyasını hem ahretini ekebilmeli, beslenmenin önemini kavramalı ve bu konuda kendisini eğitmelidir. Artık yeterli ve dengeli beslenmenin sadece bir sağlık zorunluluğu değil, bir kültür zorunluluğu olduğu bilinciyle yaşamalıdır. Peygamberimizin "Ademoğlu tıka basa doldurduğu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Mutlaka doldurması gerekiyorsa üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de kendine ayırsın." (Tirmizi, Zühd 47) hadisini ölçü olarak kabul edebilsek, aslında hiçbir sorun kalmayacak. Ama geleneksel beslenme biçiminden uzaklaşıp hızlı ve sağlıksız yemek biçimi, sadece bedenimizi değil, iç dünyamızı da etkiliyor; çünkü her diyet kitabı, kendisiyle birlikte kültürünü de yanında getirerek duygu ve düşüncelerimizi yönlendiriyor.
Dukan Diyeti mi Oruç Tutmak mı?
Bu yılın trendi Dukan Diyeti. Ünlü Fransız Doktor Pierre Dukan’ın yazdığı bir Dukan Diyeti tüm dünyada yılın trendi oldu. Çevremde kimi görsem “Sadece proteinlerle besleniyorum, kilo veriyorum, midemi dinlendiriyorum” diyor. Oysa bir Müslümanın zaten her yıl 1 ay hem bedenini dinlendirmesi, hem de iç dünyasında kendisini, ailesini, komşularını, akrabalarını ve toplumla olan ilişkisini düzenlemesi, hem toplumla hem yaratıcıyla kuracağı bağ ile mümkün. Orucun hikmetinden uzaklaştıkça başımıza daha neler gelecek kim bilir… Geçtiğimiz hafta ise Pierre Dukan’ın doktorluk lisansı elinden alındı, meslekten men edildi. Her ne kadar lisansının elinden alınma nedeni “kamusal alanda doktor sıfatıyla kişileri etkileyebilecek demeçler vermek” olsa da ülkemizde birçok doktor, Dukan Diyeti’nin zararlarını genişçe ele almışlardır. (Merak edenler googla’dan makaleleri bulup okuyabilir.)
Şeytan ye diyor ama siz yemeyin!
İlk insandan bu yana şeytanın insanoğluna yaptığı baskı, Hz. Adem’in elma örneğinde olduğu gibi çağımızda da hayati önem taşımakta. Artık çağımızda şifa kaynağı ‘temiz’ gıdalar hemen herkes için hayati önem taşıyor. Çünkü doğallığıyla oynanmış, kimyasallarla ‘zehirli’ hale getirilmiş, katkı maddeleriyle kirletilmiş sağlıksız gıdaları tüketenler sağlıklarını kaybetmekle kalmıyor, kendisine emanet olarak verilen bedenlerini de zihinlerini de dosdoğru yoldan uzaklaştırıyor.
Kemal Özer’e göre helal gıda nedir denildiğinde domuz, kan, sarhoş ediciler, Allah adı anılarak kesilmeden ölmüş hayvanlar ve yırtıcı hayvanlar akla gelir. Oysa Kur`an, gıdayla ilgili bir konuyu gündeme getirirken hep `halalen tayyiba` kelimelerini kullanması, `helal ve temiz` anlamına geldiğini, İslam’ın tüketilebilir nimetlerin fıtratının bozulmadan yaratılış amacına uygun bir şekilde tüketilmesi ayrıca yasaklananlardan her şartta kaçınılmasını şart koştuğunu belirtiyor.
Kur’an, insanı hakikate götüren bir araç olarak, insan zihninin ve bedeninin nasıl beslenmesi gerektiğinin ipuçlarını vermiş, insana hem bu dünyada hem ölümden sonraki yaşamında mutlu olmanın sırlarını açıklamıştır. Peygamber efendimizin hadislerinden ve Kur’an’da şifa ayetlerinden yola çıktığımızda, hem midemizi hem kalbimizi şifa diyetiyle kötülüklerden ve fazlalıklardan arındırabilir, yarın mahşerde bir emanet olarak verilen bedenimizle Rabbimizin huzuruna temiz bir şekilde çıkabiliriz.