
İbrahim Refik
Eski asker ve siyaset adamlarından Dündar Taşer, Gaziantep`te kendisine anlatılan bir hadiseyi şöyle naklediyor:
"Bir gün Türkmen köylerinden birine, bir memur gelmiş. Köylülere, biraz buğday hazırlamalarını söylemiş ve yol yorgunluğuyla uykuya varmış. Muhtar, hemen köydeki evlerden buğday toplamaya başlamış. "Ahmet Ağa sen iki kile, Mehmet sen bir kile, Hasan sen yarım kile vereceksin" demiş. Buğday çuvalları, kısa bir müddet içinde cami avlusunu doldurmuş. Sonra memur bey uyanmış. `Buğday hazır mı?` diye sormuş. `Hazırdır. Buyurun, görün; nereye nakledilmesini istiyorsanız götürelim.` demişler. Memur, `Getirin.` demiş. `Aman, beyimi... Yüzlerce çuval nasıl gelir? Buyurun, görün` cevabını vermişler. `Canım, ben bu kadar çuval buğdayı ne yapayım? Benim istediğim, bir parça buğday.` demiş. `Bu kadar az buğdayı ne yapacaksın?` demişler. `Ben mücadele memuruyum. Buğdayı, tarla sıçanlarını itlâf etmesi için zehirleyeceğim.` cevabını vermiş. Bunun üzerine istediğini getirmişler, o da vazifesini yapmış. Bilâhare muhtar, cami önüne çıkarak, ?Ey ahali! Gelen memur hökümat mamuru değil, sıçan mamuru imiş. Buğdaylarınızı alın! diye ilanda bulunmuş. Bu vakıa, bizim halkımızın devletini ne kadar azametli ve yüksek gördüğünün veya görmek istediğinin en büyük delillerden biridir. Adamlar, "Memurum, buğday hazırlayın." diyene, ne istediğini, niçin istediğini sormadan, hemen tarhiyata girişip yüzlerce çuvalı önüne seriveriyorlar.
Bu vaka, halkımızdaki devlet idrakinin, onu çok mutena bir varlık olarak görüşünün pek açık ve seçik misallerinden biridir.