
Emine Şimşek
Küçükken yaramazlık yaptığında annesi ona kızıp “Kâbe’ye imam olasın Sudeys” dermiş. Bir anne bedduası o. Bir anne ne kadar kızabilirse o kadar kızmış anası, bir anne ne kadar beddua edebilirse öyle beddua etmiş. Bir ananın bedduası bile en güzel dua olmuş. Sudeys büyümüş, Kâbe’ye imam olmuş.
Sudeys akşam namazını kıldırıyor, Sudeys yatsı namazını. Sudeys tekbir getiriyor, Sudeys euzu besmele çekiyor. Sudeys Fatiha okuyor…
Suudi Arabistan’ın tanınmış kabilelerinden olan Anzah kabilesinden onun ataları. Tıpkı Efendimiz (s.a.v) gibi, güzel bir soya mensup. Ancak hiçbir zaman bununla övünmedi. Aynı Efendimiz’in yaptığı gibi. 1963 yılında doğdu. 12 yaşında hafız olma şerefine ulaştı. Hocaları arasında dönemin en meşhur alimleri vardır. Hepsinden dersler aldı.
1984 yılında Imam al Dawa Al Almy Akademisi’nde ders vermeye başlayan Sudeys, 1984 yılında ise annesinin duasına nail oldu: Kabe’ye, Mescid-i Haram’a imam oldu. 84 yılından bu güne, arkasında milyonlarca hacı saf tuttu. Ona uydular, onun sesine, onun imametine. Ne güzel bir beddua etmişti annesi böyle…
Sudeys, o mütebessim çehresiyle benim de özellikle Ramazan aylarında babamın Kabe’den naklen izlediği kanalda dikkatimi çekmişti. Bunu, babam onun hikayesini anlattıktan sonra fark ettim. Sudeys Fatiha okurken susabiliyorum sadece. Sudeys Fatiha okurken ağlıyorum.
Sudeys Fatiha okurken kalbi titremeyen bizden olabilir mi? Sudeys anlamını da söylüyor sanki Fatiha’nın. Ağlıyor Sudeys. ‘İyyake na`büdü ve iyyake nesteiyn’ ayetine hıçkırıkları karışıyor Sudeys’in: “Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Senden yardım dileriz.” Bir adım daha gitse yanacak sanki. Kâbe’nin imamı Sudeys.
22 yaşındaydı henüz Kâbe’ye imam olduğunda 84 yılında. İlk kıldırdığı namaz, sabah namazıydı. Heyecanlanmış olmalı. Eli ayağı titremiştir belki, en çok sesi titremiştir. Annesi gelmiştir aklına, annesinin ona ettiği beddua gelmiştir. Gözleri dolmuştur önce, sonra içli içli ağlamıştır, kim bilir.
27 yıldır Kâbe’de namaz kıldırıyor Sudeys hep aynı aşkla. 27 yıldır namaz kıldırırken inancını tazeliyor ümmetin. Yöneldiğimiz kıblemizin orta yerinde 27 yıldır sönmez bir aşkla devam ediyor imametine. Onun sesinden bir Fatiha dinlemek, arkasında saf tutmak, herkese, hepimize nasip olur inşallah bir gün.
Umreden gelen babam anlatıyor heyecanla. Sudeys, kendisine nasıl Kâbe’ye imam olduğunu soranlara: “Ben anamın bedduasıyım” diyormuş. Kâbe’nin imamı bir anne bedduası; ama nasıl yani? Merak etmez mi insan? Merak etmiş bunu duyan insanlar da.
Sormuşlar hemen Sudeys’e: “Ey Sudeys sen nasıl beddua olabilirsin?” Sudeys anlatmış. Sudeys anlatırken yeniden annesinin ona beddua ettiği günlere gitmiş. Başını önüne eğmiş ve başlamış anlatmaya:
Küçükken yaramazlık yaptığında annesi ona kızıp “Kâbe’ye imam olasın Sudeys” dermiş. Bir anne bedduası o. Bir anne ne kadar kızabilirse o kadar kızmış anası, bir anne ne kadar beddua edebilirse öyle beddua etmiş. Bir ananın bedduası bile en güzel dua olmuş. Sudeys büyümüş, Kâbe’ye imam olmuş.
Annelerin sözleri, annelerin gözleri, duaları ve bedduaları. Her şey çocuklarının iyiliği için. Beddua da mı? Evet. Hangi anne ister evladının kötülüğünü? Dilinden ne sadır olursa olsun, kalbi her zaman evladının iyiliğinden, güzelliğinden yanadır. Sudeys’in anası ise, dilindeki bedduayı bile dua niyetine geçecek şekilde değiştirmiş, en güzel bir belagat ile söylemiş. Bize ne düşüyor bu kıssadan?
Bize düşen adanmışlıktır. Bir ana ve evladının bu hatırası, bu kader değiştiren hatırasına ortak olmaktır. İmrenmektir onlara. Fatihlerin neslini yetiştirmekle mükellef olduğumuzu düşündüğümüz zamanları geride mi bıraktık? Böyle beddualar edecek kalbimiz var mı? Bedduanın bile böylesine kalpten, böylesine temiz olduğu ve kaldığı yüreklerimiz?
Ya Sudeys gibi adanmış evlatlar? Hepimiz bakmalıyız, dönüp bakmalıyız kendimize, ben ne kadar Sudeys’im, ben ne kadar onun anası kadar olabilirim?
Bir insan, hasta yatağında mırıldanarak birkaç cümle kurar, birkaç kelime eder, bizler bin yıl sonra onun söylediklerini rehber edinebiliriz kendimize mesela. Çünkü söyledikleri hakikattir, hayırdandır. Hayır olan hayatlar hayır söyler. Ve onların hayatları, bizlere böyle ulaşır işte. Tıpkı Sudeys gibi, tıpkı anası gibi.
Kâbe’nin imamı Sudeys, anasının bedduası. Sanki hiç çocuk olmadı Sudeys, hep Kâbe imamıydı sanki.
Sudeys Fatiha’yı okuyor, bir adım daha atsa yanacak sanki. Sudeys ‘İyyake na`büdü ve iyyake nesteıyn’ diyor, devam edemiyor. Ağlıyor. Sudeys yutkunup tekrar deniyor. Sudeys kadar güzel Fatiha okuyan var mı?