
Rivâyete göre Abbâsî halîfesi Hârun Reşid, bir gün yakın dostuna:
“–Gönlüm, şu saltanatın verdiği debdebeden sıkıldı. Beni öyle bir zâta götür ki; yanında huzur bulayım.” dedi.
O da halîfeyi Süfyan bin Uyeyne’nin tavsiyesiyle Fudayl bin İyaz’a götürdü. Fudayl’ın evine varıp kapıyı çaldılar. Fudayl, içeriden:
“–Kim o!” diye seslendi. Onlar da:
“–Emîru’l-Mü’minîn!” dediler. Fudayl:
“–Ümmet-i Muhammed’in görülecek bunca işi varken Emîru’l-Mü’minîn’in benim yanımda ne işi var?” diye sordu. Hârun’un yakın dostu:
“–Ülû’l-emr’e itaat vâciptir. Şimdi söyle; içeriye senin vereceğin desturla mı, yoksa halîfenin emriyle mi girelim!..” dedi. Fudayl:
“–Destur yoktur, eğer emirle girerseniz, onu da siz bilirsiniz!..” dedi.
Hârun içeri girdi ve Fudayl bin İyaz’dan öğüt istedi. Fudayl dedi ki:
“–Rasûlullah’ın (s.a.v) amcası olan deden, «Beni bir kavme emir yap!» diye O’ndan ricâ etmişti. Allah Rasûlü (s.a.v) de:
«–Amcacığım! Bir an, seni sana emir yaptım.» dedi. Yani, «Bir nefes Allâh’ın tâatinde bulunman, binlerce yıl halkına bîgâne ve gâfil bir hükümdar olmandan hayırlıdır…» demek istedi.”
Hârun Reşid:
“–Biraz daha öğüt vermez misin?” deyince de şunu anlattı:
“–Ömer bin Abdülaziz, hilâfet makamına geçirildiği zaman, Sâlim bin Abdullah, Recâ bin Hayve ve Muhammed bin Kâ‘b’ı dâvet ederek:
«–Bana çok ağır bir vazife verildi, benim âhiret selâmetim için bana tavsiyeniz nedir?» diye sormuştu da onlardan biri:
«–Eğer yarın, kıyâmet günü azaptan kurtulmak istersen; Müslümanların yaşlılarını baban, gençlerini kardeşin, çocuklarını evlâdın, kadınlarını da annen ve bacın bil!..» demişti.” Hârun Reşid:
“–Biraz daha öğüt ver.” deyince, Fudayl sözlerine şöyle devam etti:
“–İslâm diyârı senin evin, bu diyardaki halk da âile efrâdın mesâbesindedir. Babana, kardeşlerine ve yavrularına nasıl muâmele ediyorsan, tebaana da o şekilde davran. Baban yerinde olan yaşlıları ziyaret et, kardeşlerin yerinde olan gençlere iyilik yap, evlâtların yerinde olan çocuklara da ikramda bulun.” Sonra ilâve etti:
“–Ey Halîfe! Şu güzel yüzünün, cehennem ateşinde yanıp çirkinleşmesinden korkarım! Nice pırıl pırıl çehreler vardır ki, cehennemde feryâd ü figân etmekteler! Burada emîr olan niceleri orada esirdir!”
Hârun Reşid, biraz daha öğüt vermesini ricâ edince, Fudayl sözlerine şöyle devam etti:
“–Allah Teâlâ’dan kork!.. Çünkü O, kıyâmet günü Müslümanları senden tek tek soracak ve her birinin hakkını ödemeni sana emredecek. Eğer bir gece, bir ihtiyar kadın, evinde aç olarak uyumuşsa, yarın kıyâmet günü onlar da yakana yapışacak ve orada senden dâvâcı olacak!”
Gözü yaşlı bir hâlde daha nice nasihatler dinleyen Hârun Reşid, oradan ayrılmadan önce Fudayl bin İyaz’a:
“–Borcun var mı?” diye sordu. Fudayl:
“–Evet var! Rabbimin bu kadar ikram ve ihsânına mukābil, hamd, şükür ve zikir borcum var. O, lûtfedip bana hidâyeti ihsân etti. Benim vazifem de, bunun şükür borcunu Rabbime ödememdir. Eğer O, bu borcumu îfâdaki noksanlığım sebebiyle beni yakalarsa, vay hâlime!” dedi. Hârun:
“–Ben Hakk’a değil, halka borcunu soruyorum.” dedi. Fudayl:
“–Elhamdülillah! Hakk’ın nîmetleri içinde yüzüyorum. Halktan hiçbir talebim yok.” dedi.
Bu sözüyle Fudayl âdeta; “Hakk’ın takdîrinden memnun ve mesrûrum. O’ndan gelen her şey benim için en hayırlısıdır. Allâh’ın bana takdîr ettiğini, O’nun kullarına şikâyet etmekten hayâ ederim.” demek istemişti.
Sonra Hârun, içinde bin altın bulunan keseyi onun önüne koydu ve:
“–Bu, annemden miras kalmış helâl bir paradır.” dedi. Bunu gören Fudayl dedi ki:
“–Bak Hârun! Ben, sana ne anlatıyorum, sen ise ne yapıyorsun?! Ben senin kurtuluşunu istiyorum, sen ise bana böylesine ağır bir yük yüklüyorsun! Ben sana; mâlik olduğun her şeyi hak sahiplerine iâde et! (Tebaandaki yaşlılar baban, gençler kardeşlerin, kadınlar annen ve bacın, çocuklar da evlâtlarındır; senin üzerinde benden evvel onlar içindeki yoksul, aç, kimsesiz ve gariplerin hakkı var. Sen benden evvel onları düşün, onları gözet ve bu hakkı onlara tevzî et!) diyorum; sen ise tebaandaki muhtaçların hakkını bana vermeye kalkışıyorsun!..”
Fudayl bin İyaz bunları söyledikten sonra Hârun Reşid’in yanından kalkıp dışarı çıktı. Onun ardından nemli gözlerle bakan Hârun şöyle dedi:
“–Fudayl gerçek bir âhiret sultânıdır!”
(Bkz. Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-Evliyâ, İlim ve Kültür Yayınları, s. 131-133)