Allah ve Rasulü’nün razı olacağı genç modeli ancak Asr-ı Saadet’ten çıkartılabilir. Hikmet, akıl ve kuvvet üçlüsüne dayanan Hak-Genç bir Asr-ı Saadet modelidir. İstiğnası ile zenginleşmiş kalbi, basiret ve firaseti ile aydınlanmış zihni ve Hak rızası için koyulduğu yoldaki kuvvet ve metaneti ile Hak-Genç günümüzde her gencin örnek alabileceği bir modeldir.
Sana bugün Asr-ı Saadet diyeceğim kardeşim. Ağzımdan bu kelimeler çıkarken, gönlümdeki hasreti ifade edebilecek miyim bilemem. Ama o dönemi sevmemiz gerekiyor, bunu biliyorum. Sevmek için tanımak gerek. Tanımak için bilmek gerek. Bilmek için okumak gerek. Okumak için ilgi duymak gerek.
Asr-ı Saadet tarihin ilgi duyacağımız en önemli dönemidir, çünkü o dönemde yerin, göğün ve melekût âleminin gördüğü ve göreceği en güzel insan olan Allah Rasulü yaşamıştır. O, pâk hayatı ile bütün insanlığa nasıl yaşanması gerektiğini bu dönemde öğretmiştir. İnsan bu dönemde kendini bulmuş, eşyanın hakikati bu dönemde ayan olmuş, varlık bu dönemle mânâsına kavuşmuştur. Aşk bu dönemde bilinmiş, aşkınlık bu dönemde destanına kavuşmuştur. İnsanlığın zirve şahsiyetleri bu dönemde gelmiş, tarihin gördüğü en fedakâr, en merhametli, en kahraman ve en güzel insanlar bu dönemde yaşamıştır. Hiçbir fani bu insanların çıktığı kata çıkamayacak. Hiçbir beşer bu insanların sergilediği fedakârlığı bir daha sergileyemeyecek, çünkü hiç kimse onların karşılaştığı zorluklarla bir daha karşılaşmayacak, onlar kadar acı çekmeyecek, onların başardığı kadar büyük bir iş başaramayacak.
Sana Asr-ı Saadet diyeceğim kardeşim, sonrasında başka bir şey demesem bir şey eksik kalmaz, buna inan. Bu dönem kıyamete kadar gelecek herkesi adam edecek, tutup Hakkın razı olduğu bir istikamete sevk edecek mahiyete sahiptir, çünkü Allah bu dönemde yaşayan insanlardan razı olmuştur. Dikkat et: O güzel insanlar Allah’ın kendilerinden razı olduğu insanlar olarak tarihte hiçbir dönem ya da topluluğun sahip olamadığı bir şeref ve ayrıcalığa sahip olmuşlardır. Allah Teâlâ bu insan topluluğundan razı olduğunu hayatlarındayken ifade etmiş ve onların da kendisinden razı olduğunu belirterek o seçilmişlerin adını ve rızasını kendi adı ve rızası ile yan yana zikretmiştir. Bu insanları ve yaşadıkları dönemi tanımak, Allah’ın rızasının nerede olduğunu anlama yolundaki ilk adımdır. Hakikatimizin sırları bu dönemde yaşayanların hayatlarında saklıdır. O dönemden bize intikal etmiş her insan modeli, Allah’ın rahmetinin bir tecellisi olarak sadece bize değil kıyamete kadar bütün insanlığa rehber olacak numunelerle doludur. Sana Asr-ı Saddet’i önereceğim kardeşim. Çare oradadır. Göğsünün ve zihninin selameti o dönemde saklıdır. O kutlu çağda yaşanmış tabloların zenginliği, renkliliği ve çeşitliliği insanlığın imtihanı ile paralellik arz eder. O dönem hepimizin biricikliğine ait izler taşır. O dönemde herkese ait bir parça vardır. Kendi kitabını yazmak üzere geldiğin şu hayatta sana düşen oradan kendine ait parçayı çıkarıp bulmaktır. Onu bulursan kendine ait tavrı ve tarzı bulursun. O yüzden siyer ve sahabi okumalarını hayatının bir parçası haline getirmeye çalış. Sürekli ve karşılaştırmalı okumalar yap. Okurken notlar al ve özellikle nelerin altını çizdiğine dikkat et. Hangi sahneler seni vuruyor, hangileri gönlünü titretiyor, sakın atlama. Bil ki bu zamanlarda önüne bir masa kuruluyor; ruhunu saran, idrakini sarsan ve zihnine oturan tablolarla örülü o masa bir teşrih masasıdır. Orada yatan başkası değil ancak sensin. Okuduğun kendi hikâyen, şaşırdığın kendi gerçeğin, özlem duyduğun kendi ufkundur.
Başta Peygamber Efendimiz olmak üzere sahabilerin hayat hikâyeleri ile sadece onları değil kendi iç dünyanı keşfedersin. Neden filanca sahabinin değil de öbürünün, neden şu sünnetin değil de ötekisinin senin dünyanda ma’kes bulduğu kendine ait hakikati anlamak yolundaki en önemli adımdır. Her hadis önemlidir, her tablo kıymetlidir, her sahabi tıpkı gökteki yıldız gibi takip edilecek bir ışığa sahiptir, ama seni cezbeden, tutup aklının perçeminden, önünde diz çöktüren ancak şakilenle (fıtrat, huy, mizaç) buluşanlardır. Onları arayıp bulmak, onlarla buluşmak aslında kendinle buluşmak, hakkındaki muradı bulmak demektir. Siyerden ve sahabi hayatlarından devşirdiğin her hakikat, aslında kendi aynanda gördüğün ruhunun resmidir. Asr-ı Saadetin seni cezbeden hikâyesi kendi yalın gerçeğinin hikâyesidir. O yüzden bu dönem çok önemlidir, bu dönemi tanımak, oranın kıvrımlarında saklı kendi hikâyemizi bulmak, dolayısıyla kendimizi bulmak demektir.
Sana Asr-ı Saadet’i işaret ediyorum kardeşim, kendi hakikatini ve hakkındaki muradı bulmak için. Eğer Allah ve Rasulü’nün razı olduğu genç modelini merak ediyorsan Asr-ı Saadet’ten başka bir adres bilmiyorum. Sen o adrese gidersen kendine ait tarifi de bulacaksın. Sana kendi tarifini bulman için sadece ilgi duy, oku, anla ve sev demeyeceğim. Hemen aklıma gelen ve hayatıma ait koordinatların, hayat ve tavırlarında olabileceğini hissettiğim üç genç sahabiyi hatırlatacağım. Oradan sana kendime ait bir tarif vereceğim. Dikkat et: Bu tarif kendi tarifini geliştirmen içindir. O sahabiler nasıl yaşadılar ve nasıl davrandılar, bunu öğrenip, kendi hayat ve davranışlarımıza ayar vermemiz gerekiyor. Herkes kendine ait muradı böylelikle bulabilir, gönlümüzü titreten sahabi tavırları ancak bu şekilde hayatımızı kurtaracak formüllere dönüşür.
Üç genç sahabi: Tücibli genç, Muaz ve Attab… Hal ve tavırları Allah Rasulü tarafından takdir ve taltif edilmiş üç güzel insan… Örnek genç nasıl olmalı, onların davranışları bize gerekeni söylüyor. Kıyamete kadar gelecek her genç onlara bakarak kendine çekidüzen verebilir. Allah ve Rasulü’nün razı olduğu bir gencin koordinatları için bu üç örneklik yeterli olabilir, nasibi olan her genç sadece bu üç örneklik ile tıpkı o sahabiler gibi iki dünyanın mutluluğunu elde edebilir.
İlk örnek adını bilmediğimiz Tücibli gençtir. Bu genç, gönlündeki isteği en güzel insanla paylaşmış bir gençtir. Kendisine verilen hediyenin yerine dua istemiştir. Şöyle bir dua: “Allah onu affetsin, ona rahmetiyle muamele etsin ve kalbine zenginlik versin…” Bu talepler dünyayı da ahireti de mamur edecek kıvamdadır. Kalp zenginliği ya da hikmet dünyanın, af ve merhamet ahiretin azığıdır. Aslında ikisi birbirinin tamamlayıcısıdır; dünyada kalp zenginliğine kavuşan, af ve merhamete layık hale gelir, insanın kalbi zengin olursa dünyadayken merhametin tezahürü olur. Gencin bu talebi Peygamber Efendimizi çok memnun etmiş, bir sene sonra gördüğü arkadaşlarına tekrar onu sordurtmuş ve dahası gıyabında güzel bir ölümle ölmesi için yine dua ettirmiştir. Kalp zenginliği ile dünyası ve ahireti kurtulan o Tücibli genç, kıyamete kadar gelecek her genç için hikmetin, yani bu hayattan gayenin ne olduğunu keşfetmenin sembolü haline gelmiştir artık... Hikmet, hayatın gayesini kavramaktır ve kalple ilişkilidir.
İkinci örnek Muaz’dır. Peygamberimiz onu Yemen’e elçi olarak gönderirken aralarında şu konuşma geçmiştir:
- Sana bir dava getirildiğinde nasıl hüküm vereceksin?
- Allah’ın kitabı ile hükmedeceğim.
- Ya onda açıkça bulamazsan?
- Peygamberin sünneti ile amel ederim.
- Ya onda da açıkça bulamazsan?
- Kendi hükmümle amel ederim.
Bu cevaplar Peygamberimizin o kadar hoşuna gitmiştir ki elini Muaz’ın göğsüne koyarak şu duayı yapmıştır: “Rasulullah’ın elçisini, Rasulullah’ın razı olduğu şeye muvaffak kılan Allah’a hamdolsun.”
Muaz’a yönelik nebevi takdir bize aklı kullanmanın yolunu öğretir. Peygamberimizin hamd ve takdirine medar olan yol bellidir: önce Kitap, sonra Sünnet, sonra bu ikisi ile aydınlanmış bir akıl. Aklını kullanan ve bu yüzden takdir edilen Muaz kıyamete kadar gelecek her genç için aklın sembolüdür artık. Akıl hayatın gayesine giden yolu kavramaktır ve zihinle ilişkilidir.
Üçüncü örnek Attab’dır. Fethi müteakip Mekke’ye vali tayin edilen Attab yirmi yaşında bir gençtir. Huneyn’de düşmanın ilk saldırısı ile bozgun emareleri baş gösterince durum hemen Mekke’ye intikal eder. Mekke sokaklarında “Artık sihir bozuldu, bu bozgunun önü denize kadar alınamaz, Araplar eski dinine dönecek, Muhammed ölmüş, ordusu dağılmış…” şeklindeki söylentiler hızla yayılır. Henüz yirmi yaşındaki Vali Attab muhtemel bir karışıklığı metanet ve kuvvetin timsali şu sözlerle engeller:
- Muhammed ölmüşse, Allah bâkidir, dini duruyor…
Attab’ın sarsılmadan, sorumluluk bilinci ile söylediği bu sözler bir kuvvet izharıdır. O mesut genç herkes gibi paniklememiş ve duygularına kapılmadan vazifesinin gereğini yerine getirmiştir. Yirmi yaşındaki bu gençte biz Peygamber Efendimiz’in gençlere verdiği önceliği görmekle kalmayız, insan seçmedeki maharete de şahit oluruz. Daha ilk imtihanda kendisine duyulan güveni boşa çıkarmayan Attab nerede nasıl durulacağını o dik duruşuyla bize öğretmiştir. Kuvvet psikolojiktir ve sözleşmeye dayanır. Allah’la sözleşme yapan, insanların gel-geç sevdalarına göre değil, eskimez ve pörsümez ilkelere göre hareket eder. Kuvvet ilahi prensiplere dayanmadadır. Vali Attab artık kıyamete kadar gelecek her genç için kuvvetin sembolüdür. Kuvvet, hayatın gayesine giden yolda sarsılmamak, yılmamaktır ve kalp ile zihnin buluştuğu noktayı işaret eder. O nokta azmettikten sonra tevekkül etmek ve keşke dememektir.
İki dünyada mutluluğa giden yolların koordinatları Asr-ı Saadet’te saklıdır. Asr-ı Saadet herkesin kalp kâğıdını bulabileceğini, ona göre yolunu çizebileceğini ve en önemlisi de azığını düzebileceği bir ibretler meşheridir. Herkes oradan yıldızını seçmeli, muradına giden yolun işaretlerini devşirmelidir. Tücibli genç, Muaz ve Attab’ın nebevi takdir ve tasdike mazhar tavırlarından örnek bir gencin nasıl olması gerektiğine dair çıkarttığımız ders buna bir misaldir. Hikmet, akıl ve kuvvet örnek gençte olması gereken vasıflardır. Hikmet sahibi (H), Akıllı (A) ve Kuvvetli (K) genç, HAK-GENÇ’tir. Allah ve Rasulü’nün razı olacağı genç modeli ancak Asr-ı Saadet’ten çıkartılabilir. Hikmet, akıl ve kuvvet üçlüsüne dayanan Hak-Genç bir Asr-ı Saadet modelidir. İstiğnası ile zenginleşmiş kalbi, basiret ve firaseti ile aydınlanmış zihni ve Hak rızası için koyulduğu yoldaki kuvvet ve metaneti ile Hak-Genç günümüzde her gencin örnek alabileceği bir modeldir.
H Hikmet: Hayatın gayesini kavramak...
A Akıl: Hayatın gayesine giden yolu kavramak...
K Kuvvet: Hayatın gayesine giden yolda sarsılmamak...