
Gençlik devrinde en mühim hâdise istikbâle hazırlanmaktır. Bütün gençlerin az çok bir hedefi var, olmalı da. "Ben şu fakülteye gideceğim, şurayı bitireceğim, şu mevkîye geleceğim." diye. Fakat bunun Allâh rızâsı için olması gerekir. Aslolan budur.
"Ben şu hedefe ulaşacağım ve Allâh`ın rızâsına ulaşacağım, Peygamber Efendimiz`in sevdiği bir ümmet olacağım. Akabe`de hayatının geri kalanını Allâh ve Rasûlü`nün emrettiği şekilde geçirip karşılığında da Cennet`i alacağını bilerek biat eden o sahâbe gibi olacağım.
Hudeybiye`de Bey`atü`r-Rıdvan`da, ağaç altında ellerini Allâh Rasülü`nün elleri üzerine koyup, O, ne : yapacağına, şehîd düşünceye kadar Allâh yolunda kılıç sallayacağına gözü kapalı biat eden o sahâbenin taşıdığı îman rûhunu taşıyacağım."
Böyle olunduğu zaman, yerin ve göğün hazîneleri müminin önüne seriliveriyor. Çünkü Cenâb-ı Hak: "...Göklerin ve yerin hazineleri Allâh`ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar." (el-Münâfikûn, 7) buyuruyor.
İstikbâli verecek olan Cenab-ı Hak`tır. Cenab-ı Hakk`ın arzu etmediği bir şekilde istikbâl kazanmaya çalışırsak, fâsıkların on tane diplomasını alsak bile onlarla bir çöp tenekesi doldurulur ancak. Mühim olan Allâh rızâsının diplomasını alabilmek. O da evvelâ Allâh ve Rasûlü`ne itaatle başlıyor. Rasûlullâh Efendimiz`in hayatı Kurân`ın tefsîri mâhiyetindedir, Kur`ân`ın tatbikatıdır. Yâni yirmi üç senelik nebevî hayatı nümûne aldığımız ölçüde Allâh ve Rasûlü`ne itaat etmiş oluruz ve âyetin müjdelediği bahtı açık kullardan oluruz.