
Nedim Kaya
Eskiden böyle meçhul zamana, meçhul kişi ve meçhul adrese gönderilen mektuplar boş bir şişeye sıkıştırılıp denize bırakılıyormuş. Bugün İnternet denen sonsuz bilgi denizini tercih ettiğimden bu metoda başvurmadım ama hangisinde şansımız daha yüksek olurdu kestiremiyorum doğrusu.
Değerli Yavrum
Umarım yazdığım bu mektup ve mektuplar eline geçer. Eskiden böyle meçhul zamana, meçhul kişi ve meçhul adrese gönderilen mektuplar boş bir şişeye sıkıştırılıp denize bırakılıyormuş. Bugün İnternet denen sonsuz bilgi denizini tercih ettiğimden bu metoda başvurmadım, ama hangisinde şansımız daha yüksek olurdu kestiremiyorum doğrusu. Sahi senin zamanında internet ne hal alır onu merak ediyorum.
"Senin zamanın" dedim de sana bu mektubu niçin yazdığımdan biraz bahsedeyim. Deden 2000’lerin Türkiye’sinde yaşıyor. Aslında 1970 doğumlu üç çocuk babası. Şu anda tam olarak yıl 2006, demek ki 36 yaşında. Ülkemiz halkı Müslüman, rejimi demokrasi, (bu konuya döneceğiz) şu an itibarı ile 70 Milyon civarında nüfusa sahip. Tarihe biraz meraklı bir deden var. Bunca yıllık tarih takibi şunu gösterdi ki, resmi tarihçiler kendilerine bu vazifeyi veren patronlarının amaçlarına bigâne kalamıyorlar. Biz aslında tarih okuyoruz derken belli bir devletin veya gurubun olaylara o andaki bakış açısını okuyoruz. Viyana`da ki bir müzede rehber, gezdirdiği turistlere Osmanlı İmparatorluğunun zulüm manzaralarını peş peşe sıralarken, İstanbul Topkapı müzesi aynı İmparatorluğun adalet sembolleriyle dolu.
Diyeceğim o ki, resmi tarihe güvenimi kaybettim. Ara sıra elime seyyahların kaleme aldığı hatıratlar geçiyor ve onlarda zamanın gerçek manzarasını görme şansım oluyor. Elbette yine o seyyahın gözlüğü ile ama hiç olmasa kimseye minnet borcu olmadan. Eline geçeceğine çok ümidim olmasa da tarihin hiç bu kadar manipüle edilme şansının olmadığı bu yılları Türkiye’de yaşayan, Müslüman, dünyayla irtibatı ortalama bir Müslüman ve Türk`ten daha fazla, çok seyahat eden ve çağdaşlarına nispeten çok okuyan bir insanın gözlüğü ile sana aktarmak istedim. Eğer sen de geçmişi benim merak ettiğim kadar merak ediyorsan bu mektuplar çok işine yarayacaktır.
Önce şunu sorayım: Dilim ağır değil, değil mi? Sanki cevap versen de alabilecekmişim gibi soruyorum. Aslında umutsuz olduğum konulardan biri dil konusu. Benden önceki birkaç yüzyıl içinde yaşadığımız coğrafyada uzun süre Arapça ve farsça Saray ve elit`in diline hâkimken 19. yüzyılın sonlarından itibaren Fransızca hakimiyeti ele geçirmiş. Şimdilerde ise ortalığı İngilizce kasıp kavuruyor. Yalnız İngilizcenin hâkimiyeti global seviyede. Dünyanın en ücra köşesinde dahi toplantıların resmi dillerinden biri mutlaka İngilizcedir. Sen bunu bizden daha iyi test edebileceksin; şimdilerde "bütün dünyada tek din ve tek dil hâkimiyeti" diye bir amaçtan söz ediliyor. Benim aklı başında çağdaşlarım tek din olayının bazı pürüzlere gebe olduğunu (bu meseleye de bir mektubumda ciddi ciddi değineceğim Allah ömür verirse) ama tek dil olayının korkarım gerçekleşme yolunda önemli mesafe kat ettiğini düşünmekteler. Gerçi Birleşmiş Milletlerde UNESCO gibi müesseseler kültürün korunması namına dillere sahip çıkıyorlar ama bu; dilleri daha da müzelik yapmaktan başka anlam taşımıyor. Gerçi ben tedbir olsun diye internet çöplüğüne bu mektupların İngilizcesini de atacağım ki, gerekirse oradan da ulaşabilesin.
Dünya nükleer silahlanma yarışının alıp başını gittiği bir noktaya doğru sürükleniyor, iklim bizim yaşlı dünyayı hor kullanmamızın ucubatından çıldırmaya başladı, tüketime endeksli ekonomiler, kaynakları lüzumlu lüzumsuz hızla tüketmekte. Zincirin kaçıncı halkasıysan bilmiyorum, sahi bizim nesilden size gelinceye kadar Dünyada bir şey kaldı mı acaba?
İnternetten bahsederken dikkat edersen karmaşık duygular içindeyim. Sizin zamanınızda onun yerine ne geçer çok merak ediyorum. Benim neslimin bazı avantajları oldu. Bilgisayarın laboratuvarlardan çıkıp evlere konuk olması bizim çağdaşlarımızın ilk olarak tattığı bir duygu. İlk defa bilgiyi fiziki mekân problemi olmadan anında transfer etme şansı yani internet, ben yetişkinken mümkün oldu. Kablosuz telefon (biz cep telefonu diyoruz) ilk defa bu yıllarda kullanılmaya başlandı. Televizyonlarda seyirciyle interaktif program da (keşke hiç olmasaydı) bizim zamanımızın ürünü. Elektronik aletler arasında kablosuz iletişimin meyvesini yemek de ilk bize nasip oldu. Michaîl Schumacherin 7 kez üst formula 1 i kazanması vs. bir sürü ilk`i görme şansımız oldu. Ama hiç biri internet kadar etkili olmadı. Senin zamanında internet veya onun yerine ikame edilen her neyse eminim bizim zamanımızdan ve hayallerimizden çok ilerdedir. Bu internetin bir iyi, birde kötü tarafı var. İyi tarafı her türlü bilginin bulunduğu sonsuz bir deniz olması, kötü tarafı ise bu denize isteyenin çöpünü dökebilmesidir. Umarım senin zamanında buna çare bulunmuştur. Yoksa benim bu mektuplarımı çöplükte bulmak için epey çaba sarf etmen gerekecek.
Teknolojinin nimetlerinden bahsettiğime bakma, benim neslim teknolojinin iliklerimize kadar hakim olmaya başladığı bu dönemle, teknoloji olmadan hayatın idame ettirilebildiği son dönemi yaşama şansına sahip oldu. Hatta kısacık karma dönemi yaşayan ilk ve son nesil biz olacağız galiba. Şunu söyleyebilirim ki, muhtemelen tadına hiç bakamayacağın tabii bahçe domatesi ile hormonlu sanayi domatesi arasında dağlar taşlar kadar fark var. Genetiği ile oynanmamış çilekleri bir daha çok arayacağız, manav önünden geçerken meyve kokuları ile sarhoş olmak teknoloji hâkimiyeti öncesi hoş hatıralar olarak kalacak belleklerimizde. Bunları bol bol konuşacak vaktimiz olacak. Teknoloji ne getirdi ne götürdü ciddi ciddi insanı düşündüren konular bu sıralar.
Ben bu mektubu torunuma yazıyorum ama acaba kaçıncı dereceye kadar torunuma nasip olacak okumak. Söylemeye dilim varmıyor ama madem görevim sana buraları okumak, demeliyim. Ya 2012 de kıyamet koptuysa. Sorumu yadırgama çünkü haklı gerekçelerim var. Bu kıyamet meselesi ilginç. Bütün kutsal kitaplar kıyametin tam olarak ne zaman kopacağını belirtmeseler de alametlerini bildirmişlerdir. Kötü haber alametlere tarih boyunca hiç bu kadar yaklaşmadığımız, iyi haber ise bundan 200 yıl önce bile kıyamete hiç bu kadar yaklaşmadığımızdan bahisle birçok insanın kıyamet beklentisine girdiği. Demek ki, alametler ne kadar belirginleştikten sonra kıyamet kopacak o da belli değil. 2012 meselesine gelince; dikkatimi çekti, hak batıl bütün hesapçılar bu yıldan sonrasında bir karanlık sezinliyorlar.
Bir gerçek var ki artık İsrafil`in sura üfürmesi denen olayın fiziken bile mümkün olabileceğine hepimiz inanmaya başladık. Dünya nükleer silahlanma yarışının alıp başını gittiği bir noktaya doğru sürükleniyor, iklim bizim yaşlı dünyayı hor kullanmamızın ucubatından çıldırmaya başladı, tüketime endeksli ekonomiler, kaynakları Lüzumlu lüzumsuz hızla tüketmekte. Zincirin kaçıncı halkasıysan bilmiyorum, sahi bizim nesilden size gelinceye kadar Dünyada bir şey kaldı mı acaba?. Bir kaç atımda kıyameti koparacak silahlar bıraktık size biliyorum fakat o silahların yok edeceği bir dünya kaldı mı onu bilmiyorum.
Bu ilk mektupta daldan dala atladım ama sana diyecek çok şeyim var, her mektupta biraz daha açmaya çalışacağım buradaki psikolojiyi, bu dünyanın bütün ahvâlâtını sana kendi gözlüğümle anlatmaya devam edeceğim. Sen de bana yazıp o çöplüğe bırak, ben okuyamazsam da okuyup ders alan olur inşallah. Şimdilik gözlerinden öperim.