ski Mısırlılar ölülerinin gittiği yerin batıda olduğunu düşünürlermiş. O yüzden de cenazelerini Nil`in batı yakasına bırakırlarmış. Sadece Mısır`da değil, başka eski kültürlerde de Batı ile ölüm arasında bağlantılar var. Hatta bu yüzden batı "Ölü Ülkesi" diye anılır. İlk akla gelen sebep güneşin batıdan batması olabilir. Belki bunda güneşin battığı yerin hep gizemin ve bilinmeyenin sembolü olmasının da etkisi vardır. Avrupa`dan önlerinde uzanan geniş Atlantik Okyanusu`na doğru bakan insanlar için ilerisi, yani Batı, daima açıklanamayanın atfedildiği bir mekân olmuş. Kayıp ada Atlantis`in de bu esrarengiz yerde bulunması da bu çerçevede değerlendirilebilir.
Peki ya ecdadımız Osmanlı için batı ne anlama gelmiş? Osmanlı cihadı batıya doğru yöneltmiş, hep batıya ilerlemiş. Yücelmesinin de, güvenliğinin de kilidinin batıda olduğunu düşünmüş. Kızılelma, batıya doğru bu ilerleyişin adı olmuş. Avrupalının, Ölü Ülkesi olarak adlandırdığı bölgeleri, Osmanlı hayatının devamı için ulaşılması zaruri yerler olarak görmüş. Hem hayatının devamı hem de buralara "hayat" getirmek için... Osmanlı Ölüler Ülkesini hep diriltmek için istemiş. Batı ile arasındaki fark da bu olmuş: Ölüler Ülkesi diye yüceltilen batı, bizim dedemiz için hayatın gayesi, diriliğin taşınmak istendiği bir yer olmuş.
Ya bugün? Bugün de ecdadımızın batıya yönelmesi gibi yönümüzü batıya doğru çevirmiş. Öyle ki AB sürecinde burasının hayatımızın gayesi haline geldiğini bile söyleyebiliriz. Ancak bir farkla: Biz artık Ölüler Ülkesi`ne yaranmak için uğraşıyoruz, orayı diriltmek için değil. Ölülere yaranmanın ise ancak ölmekle mümkün olabileceğinin farkında değilmişiz gibi duruyoruz. Ölmenin manası açık: Kendi kimliğini ve şahsiyetini terk etmek... Halbuki önümüzde tek yol yok, olmamalı da zaten. Aslında iki yol var: Ya kimliğimizi terk ederek Ölüler Ülkesine yaranacağız, ya da kimliğimize sahip çıkacak ve böylece ecdadımız gibi Ölüler Ülkesi`ni diriltme çabasma girişeceğiz.