
Anneannem kuluçka dönemi gelmiş tavuğun altına 10 kadar yumurtayı koyardı ve beklemeye başlardık. Civciv çıkacak diye. 21 gün sonra bazılarından civciv çıkarken, bazıları da boş kalır, hatta uzun süre umudun merkezi olmuş bu yumurtaları kırınca çevreye kötü bir koku yayılırdı. Bunlara ne olmuş diye sorunca da “yavrum bunlar cılk çıktı” derdi.
Uzun zamandır devam eden eğitim sistemi konusundaki tartışmalar bitmez. Lakin bu konuda alınan kararın sonuna gelindi gibi görülüyor. Zira 4+4+4 diye formülüze edilen yapının ucu göründü gibi geliyor.
“Neden bu kadar kısa sürede” diye yapılan itirazları sadece 20 yaş altındaki gençlerden olmasını umardım. Neden? derseniz; meşhur ve meş’um 28 Şubat denen o zamanı onlar hatırlamayacaklardır. Başkasının anlattıklarına da “Hadi canım olur mu öyle şeyler?” diye itiraz edeceklerine göre…
Ama 20 yılın üzerinde ekmek tüketmiş birileri de (dertleri sadece ekmek tüketmek olduğundan galiba) bu tartışmada yerini aldı.
Asıl değinmek istediğim “dindar nesil yetiştirme” projesi olarak adandırılan ve üzerinde korku bulutları oluşturulan yeni sistemin bu amaca ne kadar hizmet edeceğidir. Eğitim kurumu adı verilen ve aslında eğitimden daha çok eritim işleriyle şöhret bulmuş bir müessesede, uzun yıllar bulunmuş birisi olarak, korkudan etekleri zil çalan zümreye içlerini rahatlatacak haberlerim / tespitlerim var.
1- Endişelenmenize gerek yok. Zira bahsedilen bu ve sizi cidden endişelendirdiği anlaşılan bu dindar nesli yetiştiren öğretmenlerin kahır ekseriyeti bu konuda sizden yanadır. Zira çok uzun yılların birikimi mevcuttur. Öğretmenler odasında zaman zaman öğrencilerdeki ahlaki bozulmadan dertleştiğimiz ve bu konuda ki sıkıntıyı “karma eğitime ve onların çok yakın olan fiziki mesafelerine bağlayan” meslektaşım, bir sınıfta öğrencilerle cidden bozuşmuş. Nedenini merak edecekseniz söyleyeyim. Değilse bende kalsın. Kız ve erkek öğrencileri aynı sıraya oturtmak ister. (Bu sınıfın sınıf rehber öğretmeni de değildir. )Bazı öğrenciler buna karşı çıkınca öğretmenimiz kızar ve “siz hangi devirde yaşıyorsunuz? Hâlâ aynı yerde misiniz? Açın gözünüzü de bakın çevreye?” diye onlara çıkışır. Dedem rahmetli bu gibi karmaşık durumlar için “En akıllısı deli Bekir o da köstekle yatır” derdi.
2- Karma eğitimin getirdiği sonuçlar ve yaptığı yıkımlar sizin kafadakiler için uzun süre yetecektir. Mahalle baskısı oluşacak diyerek yaptıkları yaygara aslında kendi yaptıklarını gizlemek için oluşturulmuş bir söylemdir. Zira yıllardır kılık kıyafet, yaşam ve düşünce tarzıyla çocuklarımıza yapılanlar, mahalle baskısını çoktan geçmiştir. Kurtulabilene aşk olsun.
3- Ticaret lisesinden iyi bir motor tamircisi yetiştiremezsiniz. Zira burada rakamlar ve hesap işleri uçuşur. Torna atölyesinden de iyi bir aşçı çıkmaz. Yani bu meslekler için yetiştireceğiniz elemanın mutlaka “Bu havayı önemsemiş ve bunu teneffüs etmeye hazır ortamda” yetişmesi şarttır. Yani kimse korkmasın haftada bir iki saatlik seçmeli Kur’an dersiyle dünyaya – pardon sizin kafanızdaki dünyaya – meydan okuyacak nesil yetişmeyecektir. İmam -Hatip Liselerinin orta kısmında sadece 8 saat Arapça ve Kur’an dersi vardı. Ama onları yetiştiren amil, bu ders saatlerinden çok, oranın oluşturduğu sinerjidir.
4- Bu seçmeli derslerle asıl olması beklenen aidiyet duygusu oluşmayacak ve sadece bu konuda bilgi sahibi olunacaktır. Kur’an okumak değil, onu hayatın merkezine koyacak bir anlayış yerleştirilemezse ciddi bir değişim olması zordur. Mesela ilgili ders kitaplarında Cuma Sûresi’nin çıkarılması gerekecektir. Zira elindeki Kur’a’ da Cuma emrini okuyan ama Cuma günü yanı başındaki camiye Cuma için gidemeyen bir nesil sadece malumatfuruş olur. Değil öğrencilerin, öğretmenlerin bile ibadetlerini kolayca îfa edebilecekleri mekânlar yokken, “kültürel din” öğretiminin dışında başka bir şeyden bahsedilemez.
5- Siyer dersinde nasıl bir peygamberin anlatılacağı daha doğrusu “örnekleneceği” çok önemlidir. Körlerin fil tarifi fıkrasında olduğu gibi, sadece “sevelim sevilelim, şen olalım dünyada” mesajını içeren bir Peygamber öğretilecekse, “bunun yerine başkaları da olabilirdi” diyenler çıkacaktır.
Hâsılı, tüm bunlardan sonra zaman içinde içimde beslediğim ve bu işin çilesini- ızdırabını çekmişlerin hatırına, yeşertmeye çalıştığım ümitlerimin arkasından bazı endişelerim de başını göstermektedir.
Yine rahmetle yâd edeceğim anneannem kuluçka dönemi gelmiş tavuğun altına 10 kadar yumurtayı koyardı ve beklemeye başlardık. Civciv çıkacak diye. 21 gün sonra bazılarından civciv çıkarken, bazıları da boş kalır, hatta uzun süre umudun merkezi olmuş bu yumurtaları kırınca çevreye kötü bir koku yayılırdı. Bunlara ne olmuş diye sorunca da “yavrum bunlar cılk çıktı” derdi.
O günden sonra sonu” cılık”la biten bir kelime duysam hemen aklıma bu olay gelir. Yani ben yumurtayı koyanların tüm umut ve hasretlerine, takdire şayan emeklerine rağmen işin cılk çıkmasından korkmaktayım.