
Rivayet edilir ki, Salebe adlı sahabe Allah resulüne gelir ve kendisine çok mal vermesi için Allah`a dua etmesini ister. Allah’ın Habibi, bu isteğini geri çevirir. Zira gerekçesi gayet açıktır. “Şükrü eda edilen az mal, şükrünün edasından gafil olduğun çok maldan daha değerlidir.” Ama istekler arka arkaya gelince dua buyurur.
Salebe zenginleşir. Medine’ye sığamaz olur. Şehrin dışına çıkar ve önce vakit namazlarını, sonra da Cumaları terk eder olur. Zekat ayetinden sonra ilgili memurlar gelince, “Ben kazandım, bunlar benim.” gerekçesiyle ellerini boş gönderir peygamber elçilerinin. Meşhur cümle dökülür Allah’ın nebisinin ağzından, “Yazık oldu Salebe’ye, yazık oldu Salebe’ye…”
Tarihin sayfalarında yer alan bu acı olayın ne zaman başlayıp nerede biteceği benim için merak konusudur. Salebe olmak ya da, “Salebeleşmek” denen şey, O’nun vefatından sonra son bulmuş mudur? Hz. Ömer, İran’ın fethinden sonra, Kisra’nın saraylarına ait develer yükü altın ve mücevherat Medine yollarına düşünce günlerce niçin ağlamıştır?
Nasıl bir durakta fren yapacaklar?
Dünyevileşmenin son noktalara ulaştığı dönemimizde, aynı akıbete erişme konusunda adımlarımız var mı? Yoksa bu anlatılası bir hikâyeden öte geçmiyor mu?
Bugün durmadan okuması, kariyer yapması tavsiye edilen gençler bunu nerede ve nasıl gerçekleştirecekler? Nasıl bir durakta fren yapacaklar? Allah Resulü Hz. Ebu Bekir ve Abdurrahman bin Avf gibi kimi sahabeler için sınırlama getirmezken ilgi isteğe karşı takındığı soğuk tavır, dikkate şayandır.
Bugün sahip oluğumuz veya yarınlarda ulaşacağımız dünyaya ait metalar bizi nasıl şekillendirecek? Ulaşılan kariyer, ele geçen maaş, sahip olunan unvan, bize ayrıcalık katacak olan her nevi isim takıları, nihayet ulaştığımız işimiz veya eşimiz; sonunda “yazık oldu” dedirtecek bir noktaya getirir mi bizi?
Dünyalıktan şiddetle kaçmak
Yapılması gereken şey; her nevi dünyalıktan şiddetle kaçmak olmayabilir. Paraya sahip olmakla para tarafından sahip olunmak farklı şeyler olmalı. Büyükler; kasada olan dünyanın zarar vermeyeceğini, ama kalbe yerleşen dünyalıkların sıkıntı doğuracağını haber verir. Önceden küçük dünyalık metalar karşısında şahsın takınacağı durum onun gelecekte alacağı pozisyon konusunda ipucu verebilir.
Sürekli var olandan infak edebilme hassasiyeti, gelecek için de önemlidir. Bugün elindeki simidinin bir parçasını bölüşemeyen genç gelecekte daha büyük şeyleri sadece kendine saklama alışkanlığını edinecektir. Allah muttakilerin sıfatlarını sayarken, “onların kendilerine verilen rızıktan infak ettiklerini” haber verir. Herkesin infakı “elinde olandır.” Hal böyle olunca yarın daha çoğuna sahip olabilme hırsı ve isteği, “başkasına rağmen ve ona inatla ele geçirme tutkusu” salebe olmanın ilk görüntüsünü oluşturur.
Talut’un ordusu
Benzeri bir örneğin de Kur’an-ı Kerim`de Talut’un ordusunda verildiğini görürüz. Onlardan “sudan içmemeleri” istenmiştir. Dayanamayanların sadece bir avuç içmelerine izin verildiğini biliyoruz. Ama söz dinlemeyip çokça içenler suya dayamammış ve içtikçe bedenleri-ruhları ağırlamış sonları ise perişan olmuştur.
Buna göre;
Kural 1: İçine düşmemek, bulaşmamak,
Kural 2: Hiç yapamıyorsan sadece izin verilen kadar almak. İçine dalmadan, tadını almadan bırakıvermek. Zira tadını alan bırakamaz, sonra da…
"Bende öyle olur muyum?” diye içinde endişe taşıyan kimsenin “neyi, niçin ve hangi yollarla” elde etmek istediğine dair soruları, kendi vicdanında cevaplaması gerekir. Eğer zengin olmak –bir şeylere sahip olmak- sizi Medine’den çıkarmaya başlamışsa, tehlike sinyali var demektir. Herkesin yetiştiği, çok özel ve önemli tatları aldığı Medine’si farklı olabilir. Elde ettiği makam, mevki ve sosyal çevre nedeniyle önceden devam ettiği sohbetini, faaliyetlerini terk etmek, içinde sadece işin aşın ve dünyanın konuşulduğu yeni meclisler ve dostlar edinmek, bu konudaki tehlikenin çok önemli işaretlerindendir.
Bu konuda ulaşılacak son durum; “Yaptığınızın yanlış olduğunu zorla kulağınıza haykıracak birisi gelse de, vereceğiniz zekâtın artık, kabul edilmemesidir.” Bir kere çizik yediniz mi iş kötü.